Bu yazılar kitaplardan alınmıştır.
Dinlenmemek, yetersiz, kalitesiz uyku, vücudun ve beynin kendini yenilemesini ve güçlenmesini engelliyor. Bu durumun, sınav stresi yaşayan çocukları ve gençleri hastalıklara açık hale getirdiğini belirten KBB ve Baş-Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Orhan Altıntaş, “Bağışıklık sisteminin bozulması eğitimdeki başarıyı da düşürür. Bunları dikkate alınca özellikle imtihanlar öncesi dönemlerde iyi dinlenmek, iyi beslenmek ve vücut direncini arttıracak ek önlemler almak gerekir, çünkü güçlü bağışıklık sistemi okul ve sınav başarısında çok önemli rol oynar” diyor.
Dinlenmemek, yetersiz, kalitesiz uyku, vücudun ve beynin kendini yenilemesini ve güçlenmesini engelliyor. Bu durumun, sınav stresi yaşayan çocukları ve gençleri hastalıklara açık hale getirdiğini belirten KBB ve Baş-Boyun Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Orhan Altıntaş, “Bağışıklık sisteminin bozulması eğitimdeki başarıyı da düşürür. Bunları dikkate alınca özellikle imtihanlar öncesi dönemlerde iyi dinlenmek, iyi beslenmek ve vücut direncini arttıracak ek önlemler almak gerekir, çünkü güçlü bağışıklık sistemi okul ve sınav başarısında çok önemli rol oynar” diyor.
Dünyada her yıl 6 milyon çocuğun yetersiz beslenme ve enfeksiyonlar yüzünden öldüğünü belirten Op. Dr. Orhan Altıntaş, şunları söylüyor:
“Bağışıklık sisteminin güçlenmesine yardım edecek proteinin yeterli oranda alınması önemlidir. Özellikle biyolojik değeri yüksek olan süt, süt ürünleri ve yumurta gibi proteinleri tüketmek gerekir. Vücuda giren yabancı maddelerin etkisizleştirilmesi, dışarıya atılması veya yok edilmesi görevini üslenen bağışıklık sistemi; çevremizdeki çok sayıdaki virüs, bakteri, mantar ve parazit gibi mikropların zarar verici etkilerine karşı bizi korur. Mesela; grip ve nezle yapan mikroplar çok yaygındır ve çok çabuk bulaşır. İlk yapılacak şey gripli kişilerden uzak durmak, öksürenlerin ve aksıranların bulunduğu kalabalık yerlere gitmemek ve bulunmamaktır. Bu mikroplar burun ve boğazımıza ellerimizden bulaştığından, ellerimizi sık sık yıkamak faydalıdır. Hastalıktan korunmanın yolu vücut direncinin ve bağışıklık sisteminin en iyi durumda olmasıdır. İyi beslenmek, dinlenmek, stresten uzak durmak ve sigara içmemek önemlidir. Bağışıklık sistemini güçlendiren doğal bağışıklık artırıcıları da özellikle salgın dönemlerinde kullanmakta fayda vardır.”
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİ GÜÇLENDİRİN
C vitamini, çinko, propolis gibi doğal besin takviyelerinin antioksidan özellikleriyle bağışıklık hücrelerini serbest radikallerin zararından koruduğunu, yanı sıra kalp-damar hastalıkları, kanser ve katarakta karşı da koruyuculuk sağladığını belirten Dr. Altıntaş, vitaminlerin etkin kullanımıyla ilgili olarak da şunları söylüyor:
C vitamini, çinko, propolis gibi doğal besin takviyelerinin antioksidan özellikleriyle bağışıklık hücrelerini serbest radikallerin zararından koruduğunu, yanı sıra kalp-damar hastalıkları, kanser ve katarakta karşı da koruyuculuk sağladığını belirten Dr. Altıntaş, vitaminlerin etkin kullanımıyla ilgili olarak da şunları söylüyor:
“C vitamini ve çinkonun yetersizliğinde bağışıklık sisteminin çeşitli bileşenleri bozulur. Ayrıca C vitamini, sigaranın akciğerlerdeki lenfositlere vereceği zararı da önler. Bu tür besin takviyelerinin mineral içerikleri ile bağışıklığı güçlü tutmada önemli rolü vardır. Vücutta enfeksiyon olduğu zaman bağışıklık hücrelerinin çoğalması ve hücreleri harekete geçiren kimyasal maddelerin salgılanması için minerallere, özellikle de çinko, demir, bakır ve selenyuma ihtiyaç duyulur. Mineraller olmadan vitaminler görev yapamazlar. Mineraller kemik, diş, yumuşak doku, kas, kan ve sinir hücrelerinin yapısında bulunur. Hormon üretimi, sinirlerden mesaj iletimi gibi birçok biyolojik reaksiyonu hızlandırıcı rol oynarlar. Kalsiyum, iyot demir, magnezyum, fosfor, potasyum, selenyum, sodyum ve çinko en önemlileridir.’’
SINAV STRESİ VÜCUT DİRENCİNİ ETKİLİYOR
Op. Altıntaş, fazla yorgunluk, stres, uykusuzluk ve travmaların vücutta protein yıkımına ve böylece direncin azalmasına neden olduğunu söylüyor: “Mevsimsel ve hormonal değişiklikler de bağışıklık sistemini zayıflatan faktörlerdendir. Bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla hazır bekleyen mikroplar vücutta hastalık yapmak için harekete geçerler. Sınavların yoğunlaştığı dönemlerde çocuklarda ve gençlerde hem psikolojik hem de fiziksel yorgunluk ve stres vücut direncini ileri derecede bozar.”
Op. Altıntaş, fazla yorgunluk, stres, uykusuzluk ve travmaların vücutta protein yıkımına ve böylece direncin azalmasına neden olduğunu söylüyor: “Mevsimsel ve hormonal değişiklikler de bağışıklık sistemini zayıflatan faktörlerdendir. Bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla hazır bekleyen mikroplar vücutta hastalık yapmak için harekete geçerler. Sınavların yoğunlaştığı dönemlerde çocuklarda ve gençlerde hem psikolojik hem de fiziksel yorgunluk ve stres vücut direncini ileri derecede bozar.”
GÜÇLÜ BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN AVANTAJLARI
• Enfeksiyonların şiddetinin azaltılması (özellikle risk gurubu olan bebekler, okul çağındaki çocuklar ve yaşlılar için önemlidir.)
• Soğuk algınlığı, nezle ve diğer enfeksiyonlara yakalanma olasılığını azaltılması,
• Kanser hücrelerinin yok edilmesi,
• Zararlı atıkların vücutta birikiminin önlenmesi,
• Vücudun çevredeki radyasyon ve benzeri kirlilikten korunması,
• Yaşlanma sürecinin yavaşlatılması.
• Enfeksiyonların şiddetinin azaltılması (özellikle risk gurubu olan bebekler, okul çağındaki çocuklar ve yaşlılar için önemlidir.)
• Soğuk algınlığı, nezle ve diğer enfeksiyonlara yakalanma olasılığını azaltılması,
• Kanser hücrelerinin yok edilmesi,
• Zararlı atıkların vücutta birikiminin önlenmesi,
• Vücudun çevredeki radyasyon ve benzeri kirlilikten korunması,
• Yaşlanma sürecinin yavaşlatılması.
Güçlü bağışıklığın avantajlarını böyle sıralayan Op. Dr. Orhan Altıntaş, hangi besinin hangi vitamini içerdiği konusunda ise şunları söylüyor:
“B6 vitamini bağışıklık ve sinir sistemlerinin düzenli çalışmasına yardım eder. Folik asit vücudu savunmak için savaşan alyuvarların yapımında görev alır. Limon, portakal, mandalina, maydanoz, kivi ve greyfurt bol miktarda C vitamini, ayçiçek yağı, badem, ceviz ve fıstık türleri de E vitamini bulundurur. Sarı-turuncu, kırmızı, koyu yeşil sebze ve meyvelerde bol miktarda bulunan beta karoten de vücutta A vitaminine çevrilerek yarar sağlar. Beta karoten havuç, ıspanak, kabak, domates, brokoli, marul, patates, kayısı ve kavunda da vardır. A vitamini kandaki beyaz hücre aktivitesini artırarak kanser hücreleriyle savaşmaya yardım eder. Serbest radikallere karşı ilk savunma hattımız olduğu düşünülen C ve E vitaminini ve beta-karoten içeren besinleri de sıkça tüketmeliyiz. Vitaminler ve mineraller vücudun kendisi tarafından üretilemeyeceği için yiyeceklerle alınmaları gerekir.”
Okulların yeni açıldığı şu dönemde ana-baba olarak , bizler büyük kaygılar yaşıyoruz. Acaba çocuğum okulu sevecek mi? Arkadaşlarıyla iyi geçinebilecek mi? Bu yeni çevreye iyi uyum sağlayabilecek mi? ve en nihayetinde de çocuğumuz okulda başarılı olabilecek mi?
Bütün bu sorular ana-babaların kendilerine sordukları çok önemli ve aynı zamanda da sorulması çok olağan sorulardır. Canınız kadar sevdiğiniz , başına en ufak kazanın bile gelmesini istemediğiniz , minik yavrunuz artık büyüdü ve akademik kariyerinin ilk basamağına adım attı. Akademik Kariyer yolunda onu zor ve uzun bir yol bekliyor. Çocuğun iyi bir eğitim ve öğretim görebilmesi için ana-baba olarak bizler neler yapabiliriz?
Çocuğumuzla ilgili kaygıları bir kenara bırakıp , bizim çocuğumuz için neler yapabileceğimiz konusunda düşünmemiz daha doğru olacaktır.
Çocuğun okul başarısında zeka ve yetenek önemli rol oynar . Elbette ki zeki olmayan ve yeterli bir zeka potansiyeline sahip olmayan çocuğun başarılı olabilmesi çok güç olacaktır. Fakat yeterli zeka potansiyeline ve yeteneklere sahip olan bir çok çocuk okulda başarılı olamamaktadır . Bu konuda farklı bir faktör ortaya çıkıyor.O da, aile ilişkileri. Çocuk öğrenme ve başarma isteğini önce aile ortamında edinir. Ana–babadan gördüğü sevgi,İlgi ve uyarılma sonucu doğal öğrenme dürtüsü artar .Ana-babasıyla iyi ilişkiler içinde olan çocuk , onlar gibi bilgili , güçlü ve becerikli olmaya özenir. Başka bir değişle çocuk ana-babasını model alır. Soruları yanıtlanan , merakı doyurulan , çocuk daha çok öğrenme isteği duyar . Tersine ilgi ve destekten yoksun , soruları geçiştirilen çocukta öğrenme isteği körelir.
ANA BABALARA ÖNERİLER:
1-Çocuğunuz , onun başarılı olacağına olan inancınızı bilmelidir .Eğer siz çocuğunuzun başarılı olamayacağını düşünüyorsanız çocuğunuz da hemen bu fikre kapılabilir , ve başarısızlığa uğrayabilir.
2-Çocuğunuzu övün. Eğer çocuğunuzun başarılı olmasını istiyorsanız ona sürekli olumlu mesajlar vermelisiniz. Sen bunu yapamazsın , sen beceremezsin , aklın ermez gibi olumsuz mesajlar yerine sen bu işi yapabilirsin , bunu anlayabilirsin , bu işin üstesinden gelebilirsin mesajları vermeyi deneyin .
3-Çocuğunuzun öğretmeniyle iyi bir ilişki kurun . Anne , baba , çocuk üçgeni , okul ortamıyla birlikte büyüyecek ve bu üçgene bir başka kişi daha katılacaktır . Bu bakımdan öğretmen önemli konuma sahiptir. Öğretmen ile geliştirilecek sıcak ilişkiler ve samimi bir bağ çocuğun başarısını arttıracaktır.
4-Okul aile toplantılarını kaçırmayın , bu tür toplantılar aile ile öğretmenlerin rahatça konuşabilecekleri ve çocuk hakkında görüşebilecekleri uygun ortamdır . Bu toplantıları kaçırmamaya özen gösterin .
3-Çocuğunuzun öğretmeniyle iyi bir ilişki kurun . Anne , baba , çocuk üçgeni , okul ortamıyla birlikte büyüyecek ve bu üçgene bir başka kişi daha katılacaktır . Bu bakımdan öğretmen önemli konuma sahiptir. Öğretmen ile geliştirilecek sıcak ilişkiler ve samimi bir bağ çocuğun başarısını arttıracaktır.
4-Okul aile toplantılarını kaçırmayın , bu tür toplantılar aile ile öğretmenlerin rahatça konuşabilecekleri ve çocuk hakkında görüşebilecekleri uygun ortamdır . Bu toplantıları kaçırmamaya özen gösterin .
5-Sorulana cevap verin. Çocuklar bitmek bilmeyen bir soru hazinesine sahiptirler . Sürekli soru üretirler . İşte bu soruların cevap bulması da çocuğunuzun öğrenmeye karşı ilgisini artıracaktır .
6-Çocuğun yanında yüksek sesle kavga etmekten kaçının . Yanında kavga edilmeyen ve huzurlu bir çocuğun tüm dikkatini öğrenmeye yoğunlaştırması kolaylaşacaktır . Aksi durumda çocuk derse ve öğrenmeye karşı bir ilgisizlik yaşayacaktır . Çocuğun kafası , aile içi ana-baba problemleriyle doluyken öğrenmeyi düşünmesi beklenemez.
Psikolog Ferahim Yeşilyurt
International Hospital İstanbul
International Hospital İstanbul
Yazar: Psikolog Ferahim Yeşilyurt
"İnsanın çevresine uyum sağlayabilmesi için yeni davranışlar kazanması veya eski davranışlarını değiştirmesi" olarak tanımlanan "öğrenme", son derece karmaşık bir olgudur. İnsanın olgunluk düzeyine uygun olarak, çevresi ile etkileşimi sonucu gerçekleşen öğrenme, doğumda başlar, yaşam boyu devam eder.
Sürekli olarak değişen dış dünyaya uyabilmek için yeni bilgiler edinme, eski bilgilerini duruma göre kullanabilme, insanı değer canlılardan üstün kılan zekâ ve öğrenme sayesinde mümkün olur.
Öğrenmenin gerçekleşmesinde, bireyin kendi yetenekleri ne kadar etkiliyse, aile ortamı, okul, öğrenme ve öğretim yöntemleri de o kadar etkilidir. Bu nedenle gerek ailenin, gerekse okulun temel işlevi, bireye sadece birtakım temel bilgileri kazandırmak değildir. Asıl İşlevleri: Bireye edindiği bilgileri ihtiyacına göre kullanabilme ve geliştirebilme gücünü kazandırmak; her türlü yeniliğe ayak uydurabilecek, her yeni sorunu çözümleyebilecek bireyle yetiştirmektir.
Öğrenmede bireysel farklılıklar büyük önem taşır. Öğrenme gücü her insanda farklı düzeydedir. Bazı insanlar rahat ve çabuk öğrenirler, çabuk unuturlar; bazıları geç öğrenir, çabuk unutmazlar; bazıları öğrenmede güçlük çeker, bazıları hiç öğrenemezler. Öğrenme gücü, bireyin zekâ durumuna, gelişim ve olgunluk düzeyine, duruma ve konuya göre değişir. O halde denilebilir ki öğrenme bazı koşullara bağlıdır. Bu koşullardan bir kısmı öğrenmeyi kolaylaştırırken, bir kısmının da öğrenmeyi engellediği görülür.
Öğrenmenin Gerçekleşmesinde Etkili Olan Faktörler
Motivasyon (güdülenme)
Öğrenmeyi sağlayan, öğrenmeyi teşvik eden koşullara motivasyon denir. Birey, belli bir bilgiyi neden öğrenmesi gerektiğini bilmeli, bu bilgiyi nerede, nasıl ve hangi amaçla kullanacağını kavramalı, bu bilgiye sahip olmanın kendisine ne kazandıracağını kestirebilmelidir. Öğrencinin iyi not alması veya bir sınavı başarması, bir yarışmayı kazanması; bireyin maddi ve manevi olarak ödüllendirileceğini bilmesi, motivasyon kaynaklarıdır. Takdir edilme, övülme, ödüllendirme, öğrenmeyi kolaylaştırır. Motivasyon ne kadar kuvvetli ise, öğrenme o kadar kolay ve süratli olur. Teşvik ve takdir edilemeyen, ilgi görmeyen çocuk, daha zor öğrenir. Başarısızlığı nedeniyle çok sık cezalandırılan çocuk, başarısı sonucu ödüllendirilen çocuk kadar öğrenemez. Cezalandırılma, insanı hata yapmaktan, yanılgıya düşmekten kurtarırsa da her zaman öğrenmeyi kolaylaştırmaz. Her ne kadar cezanın da motivasyon kaynağı olduğu kabul ediliyorsa da, bazı durumlarda olumlu yaklaşım tercih edilmeli, ancak ödüllendirmede de ödül, daima armağan ile eş anlamda kullanılmamalıdır. Bir övgü, bir hoşnutsuzluk ifadesi, bir öpücüğün ödül yerine geçebileceği hatırlanmalıdır.
Günümüzde yarışma, rekabet, öğrenmeyi teşvik etme kullanılmaktadır. Yarışmaya katılmak, rekabet duygusunu yaşamak, bazı öğrencileri kamçılamakta, bazıları ise yıpratmaktadır. Bu nedenle sinir sistemini, duygusal gelişimi ve sosyal olgunluğu olumsuz yönde etkilediği hallerde yarışma ve rekabet durumu yaratmaktan kaçınılmalıdır. Nasıl öğrenmede bireysel özellikler göz önünde tutuluyorsa, motivasyonun seçiminde de bireyi tanıyarak tercih yapılmalıdır. Genellikle öğrenciyi başkaları ile karşılaştırmaktan kaçınmalı, öğrencinin eski durumu ile yeni başarı durumu karşılaştırılmalı, kendisini aşması sağlanmalıdır.
Hazırlıklı Oluş:
Öğrenmenin kolay olabilmesi için: Birey, bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal açıdan o bilgiyi öğrenmeye hazır olmalıdır. Bireyin hazır olması: Sadece o bilgiyi özümleyecek olgunlukta olması değil, o bilgiyi öğrenmeye istekli ve hevesli olmasıdır. İnsan bir konuyu öğrenmeye ne kadar istekli ise o kadar çabuk öğrenir; pek istekli değilse az öğrenir, tamamen isteksizse zor öğrenir. İnsan ihtiyaç hissettiği, ilgi duyduğu, zevk alarak okuduğu konuyu daha kolay ve daha çabuk öğrenir. Bazı öğretmenler, bütün derslerde parlak olduğu halde bir derste başarılı olamayan öğrencinin durumunu kavrayamaz, bu parlak öğrencinin bütün derslerde başarılı olmasını beklerler; insanın sevmediği, ilgi duymadığı bir alanda başarılı olamayacağını kabul etmezler, edemezler.
Çocuğu öğrenme işine hazırlamada aileye de, öğretmene de pekçok görev düşer. Çocuk, doğduğu andan itibaren yaşına, gelişim düzeyine, yetenek ve ilgilerine uygun bir biçimde uyarılmalıdır. Ancak yetersiz uyarmak kadar, aşırı uyarmanın sakıncaları hatırdan çıkarılmamalıdır. Çocuğun etrafında pekçok uyarıcı vardır. Çocuk bunlardan bir kısmını fark etmez, bir kısmına da ilgi duyar ve yönelir. Çocuğun ilgi duyduğu ve yöneldiği bu uyarıcıları zenginleştirmekte, bu doğrultuda yetişmesine fırsat vermekte yarar vardır. Çocuğun istekli olmadığı bilgileri de genel kültür niteliğinde sunmakta ya da öğrenilmesi zorunluysa öğrenmeyi kolaylaştıracak önlemleri almakta yarar vardır. Bu önlemler: bilgiyi özetlemek, ana hatlarıyla vermek; ezber yoluyla değil de anlayarak öğrenmeyi sağlamak, öğrenciye gerektiğinde yardımcı olmak, yol göstermek gibi...
Alıştırma - Tekrar
Birey, işi-konuyu tekrarladıkça öğrenir, tekrar ve alıştırma, bireyde öğrenilecek konuya yatkınlık sağlar. Öğrenmenin iyi ve kalıcı olması ancak alıştırma ve tekrar ile mümkün olur. Tekrar sayısı arttıkça, öğrenmede ilerleme görülür. Yalnız tekrarların sıkıcı olmamasına özen gösterilmelidir. Herhangi bir öğrenme için gerekli tekrar sayısı, bu tekrarların türü, tekrarların süresi, tekrarlar arasındaki zaman çok iyi ayarlanmalıdır. Öğrenmede tekrar kadar, dinlenmeye de yer verilmelidir. Bu tekrarlama ya da alıştırma döneminde konuyu bir bütün olarak öğrenmenin mi, yoksa bütünü parçalarına ayırarak öğrenmenin mi daha iyi sonuç verdiği araştırılmalı, alıştırmalar ona göre düzenlenmelidir. Alıştırma ve tekrar, öğrenmeyi kuvvetlendirir, pekiştirir, kalıcı kılar. Burada motivasyon önemli olduğundan, ödüllendirmeden yararlanılmalıdır.
Öğrenme Materyeli
Öğrenme sırasında öğrenilecek malzemenin türü ve özellikleri çok önemlidir. Genellikle anlamlı olan materyel anlamsız olana göre daha çabuk ve daha kolay öğrenilir. Kolay ve kısa materyel, güç ve uzun olandan daha çabuk öğrenilir, daha uzun zaman hatırda tutulabilir. Hoşa giden, ilgi uyandıran, heyecan veren materyel, zevk, ilgi ve heyecan kaynağı olmayan materyelden daha süratli öğrenilir, daha güç unutulur. Öğrenilen malzeme, bireyin yaşına, cinsiyetine ve kişisel özelliklerine uygun olduğu oranda kalıcı olur. İçeriği kavramadan ezberlenen materyel, unutulmaya mahkûmdur. Öğrenilen bilginin unutulmaması için çok iyi kavranması ve özümlenmesi şarttır. Öğretimin amacı, öğrenciye taşıyamayacağı kadar çok ve çeşitli bilgi vermek değil, ona birtakım temel kavramları kazandırarak ihtiyaç duyduğunda bilgileri nerede bulabileceğini ve bunlardan nasıl yararlanabileceğini öğretmektir. Önemli olan bilgileri çocuğun belleğine yığmak değil, belli bilgileri bir düzen içinde ve birbirleriyle bağlantılı olarak, bunlardan yararlanacak şekilde kazandırmaktır. Bu ilkelerin ışığı altında öğrenme materyelinin iyi seçilmesi, rastgele verilmemesi gerekmektedir.
Öğrenciye körü körüne ezberleyeceği materyeli sunmaktan kaçınmalı, onu düşünmeye, problem çözmeye iten materyel tercih edilmelidir. Öğrenci sadece şiir öğrenirken ezbere başvurmalı, bu yolla bir dilin inceliklerini, deyim ve atasözlerini belleğine yerleştirmelidir. Ancak hiçbir sosyal bilgi ya da fen bilgisi konusu, ezber yoluyla öğrenilmeye çalışılmamalı, öğrenme materyeli anlaşılır hale getirilmelidir. Birey, ezber yoluyla kazandığı bilgiyi kullanamaz, ezberlenen bilgi bireyin gelişimine katkıda bulunamaz. Bu nedenle öğrenilecek materyelin seçiminde anlama, kavrama yeteneklerini harekete geçirenler tercih edilmelidir.
Öğrenme Türleri
Şartlanma Yoluyla Öğrenme
Bu öğrenme türünde canlı, belli bir uyarıcı karşısında belli bir davranışta bulunur, aynı uyarıcı, hep aynı tepkiyi doğurur. Özellikle bazı hayvanlarda ve küçük çocuklarda bu öğrenme türü yaygındır.
Deneme - Yanılma Yoluyla Öğrenme
Birey, herhangi bir problemle ilk kez karşılaştığında, bu problemin çözümünü daha önce edinmiş olduğu bilgilerin yardımıyla gerçekleştiremiyorsa deneme - yanılma yoluna başvurur. Eğer ilk teşebbüste doğru çözümü bulursa, hiç yanılma olmadan, tek deneme ile başarıya ulaşır. Eğer ilk denemede doğru çözümü bulamazsa, yanılmadan söz edilir ve doğru çözümü buluncaya kadar denemeye devam eder. Ancak çözüme ulaşınca deneme ve yanılmalar son bulur. Deneyerek, yanılarak belli bir problemin çözümü, öğrenilmiş olur.
Kavrama Yoluyla Öğrenme
Çoğunlukla insanlarda, bazı hallerde de gelişimin üst basamağında bulunan hayvanlarda görülen bir öğrenme biçimidir. Öğrenmenin bu türünde canlı, yeni bir problemle karşılaştığında deneme yanılmaya başvurmaz, sezgisine başvurur, daha önce başından geçmiş olan deneyimleri gözden geçirerek uygun bir çözüm bulmaya ya da geliştirmeye çalışır. Canlı, uygulamaya geçmeden önce çözüm biçimini kafasında oluşturur, şekillendirir. Canlının yaptığı; geçmiş yaşantılarında edindiği bilgileri yeni duruma uygulamaktır. İnsanın öğrenme gücünü geliştirmek için, ona sürekli yeni problemler vererek bunlara çözüm getirmesini istemekte yarar vardır. Problem çözdükçe insan, zihinsel yeteneklerini faaliyete geçirir, öğrenme kapasitesini arttırır. Ancak bazı hallerde, koşullar ne kadar elverişli olursa olsun, öğrenmenin gerçekleşmediği görülür.
Öğrenme Güçlüğü
Öğrenme güçlüğü, muhtemel bir beyin özürü, duygusal bir bozukluk veya bir davranış bozukluğu sonucu, konuşma, dil, okuma, yazma ya da diğer alanlarda bir gerilik, bir düzensizlik, bir gecikme olarak tanımlanır. Öğrenme güçlüğü olan çocuklar, potansiyel güçleri ile verim - başarı düzeyleri arasında uyuşmazlık olan, beklenen düzeyin altında başarı gösteren çocuklardır. Bu çocuklarda gördüğü ya da duyduğunu algılama, anlama, kavrama, yorumlama, hatırlama veya ifade etme güçlüğü vardır. Ayrıca dikkatini bir konu üzerinde toplayamama, yerinde duramama, hareketlerde kararsızlık, heyecanlarda değişiklik, sınıfta kendini gösterememe, ders başarısında iniş - çıkışlar, öğrenme güçlüğü olanların belirgin özelliklerindendir. (genç, Çağlar, Özsoy 1975).
Öğrenme güçlüğü olan çocuklarda görülen bu özellikler, okul başarısızlığına yol açan temel faktörler arasında yer alır. Ancak okul başarısızlığına yol açan nedenler; sadece çocuktan kaynaklanmaz, ailenin, okulun, öğretmen ve öğretim yöntemlerinin de çocuğun başarısını etkilediği bilinen bir gerçektir.
Karne başarısı çocuk için hayat başarısı anlamına mı gelir?
Karne başarısı çocuğun akademik alanda, yani ilerde eğitim anlamında başarısına işaret eder. Hayat başarısı ise kabaca, bir alanda meslek sahibi olmak, mesleğinde başarılı olmak, iyi sosyal ilişkiler kurmak olarak tarif edilebilir. Okul notları çok iyi olmayan bir çocuk da bir çok meslek alanında çok başarılı olabilir, iyi bir aile kurabilir ve sosyal olarak çok popüler olabilir.
Zekâ düzeyi
Bedensel gelişimi
Duygusal, ruhsal özellikleri
Sosyal olgunluk düzeyi
Anne - babanın tutum ve davranışları
Eğitim ve disiplin anlayışı
Okuma ve öğrenme motivasyonu
Öğretmenin tutum ve davranışları, ders programı ve öğretim yöntemleri
Öğrencinin gelişim düzeyine uygun olan bir sınıfta eğitim görmesi, öğrenme materyelinin çocuğa ne çok güç, ne de çok kolay gelmesi.
Ders programının ve derslerin içeriğinin, öğrencinin olgunluk ve gelişim özelliklerine uyması, teorik dersler kadar pratik derslere ve uygulamalara yer verilmesi
Öğretim yönteminin derse, konuya ve öğrencinin niteliklerine göre ayarlanması, öğretim sırasında öğrencinin birden fazla duyu organının uyarılmasına özen gösterilmesi, araç - gereç kullanarak öğretiminin canlı kılınması yerine göre bireysel çalışma ya da grup çalışmasına yer verilmesi, öğrencinin aktif kılınması.
Öğretmenin planlı ve programlı olması, öğrenmede adım adım ilerlenmesi, öğrenme materyalinde basitten karmaşığa, somuttan soyuta, bilinenden bilinmeyene geçilmesi, alıştırmalarda belli bir düzenin bulunması
Doğru davranışın pekiştirilmesi, ödüllendirme yoluyla öğrencide öğrenme isteği ve hevesinin uyandırılması, ona düzenli çalışma alışkanlığının kazandırılması
Ailede çocuğa uygun çalışma ortamının hazırlanması, evde kendisine çalışabileceği bir köşenin verilmesi, çocuğun beslenme, uyku ve oyun ihtiyaçlarının giderilmesi.
Okul ve aile ortamında bireyler arası ilişkilerin düzenli, huzurlu ve sağlıklı olması, çocuğun sevgi ve güven içinde büyümesi, çocuğa kendisini geliştirme fırsatının sağlanmasıdır.
Çocuğun yaşı kaç olursa olsun, içinde bulunduğu öğretim basamağı ne olursa olsun eğitimin amacı : " Bireyi yetenek, beceri, ilgi ve istekleri düzeyinde ve doğrultusunda en iyi şekilde yetiştirmektir." Eğitimin amacına ulaşması, ancak çocuğu tanımakla mümkün olur.
Çocukların okul başarısı nasıl artırılabilir?
KARNE KİMİN KARNESİ ÇOCUĞUN MU YOKSA ANNE BABANIN MI?
Ailenin tutumu ve yetiştirme tarzı çocuğun okuldaki başarısını büyük oranda etkiliyor.Bu sebeple karnedekilerin sadece çocuğun değil, ailenin de notları olduğuna dikkat çekmek gerekir. Çocuğun kendini geliştirmesine imkan sağlayan, ona özgüven kazandıran aileler, uzmanlardan tam not alıyor.
Karne başarısı çocuk için hayat başarısı anlamına mı gelir?
Karne başarısı çocuğun akademik alanda, yani ilerde eğitim anlamında başarısına işaret eder. Hayat başarısı ise kabaca, bir alanda meslek sahibi olmak, mesleğinde başarılı olmak, iyi sosyal ilişkiler kurmak olarak tarif edilebilir. Okul notları çok iyi olmayan bir çocuk da bir çok meslek alanında çok başarılı olabilir, iyi bir aile kurabilir ve sosyal olarak çok popüler olabilir.
Karnesi çok başarılı olan çocuk çok zeki midir?
Karne notları okullara göre çok değişkenlik gösterse de, yüksek olması çocuğun düzenli, sorumluluk sahibi olduğunu ve zekasını da iyi kullanabildiğini gösterir.
Karne notları okullara göre çok değişkenlik gösterse de, yüksek olması çocuğun düzenli, sorumluluk sahibi olduğunu ve zekasını da iyi kullanabildiğini gösterir.
Üstün başarı aslında bir problem olabilir mi?
Çocuklar için yaşıtları tarafından kabul edilmek, onlarla arkadaşlık kurmak ve duygusal alışverişte bulunmak gelişmeleri açısından çok önemlidir. Üstün başarılı çocukların zaman zaman yaşıtları tarafından dışlandığını görebiliyoruz, ya da çocuğun kendisi yaşıtlarını daha kısır bularak onlardan kendini uzak tutabiliyor. Ders alanında çok iyi olsa da bu durum sosyal ilişkilerin geliştirilmesi aşamasında çocuk için problem yaşatabiliyor.
Çocuklar için yaşıtları tarafından kabul edilmek, onlarla arkadaşlık kurmak ve duygusal alışverişte bulunmak gelişmeleri açısından çok önemlidir. Üstün başarılı çocukların zaman zaman yaşıtları tarafından dışlandığını görebiliyoruz, ya da çocuğun kendisi yaşıtlarını daha kısır bularak onlardan kendini uzak tutabiliyor. Ders alanında çok iyi olsa da bu durum sosyal ilişkilerin geliştirilmesi aşamasında çocuk için problem yaşatabiliyor.
Karnesinde ilk kez zayıf gelen çocuğa ailenin tepkisi ne olmalı?
İlköğretim döneminde çocuklar almış oldukları karneden değil, anne-babaların tepkileri nedeniyle kaygı duyarlar. Ailelerin tutumları ise farklılıklar göstermektedir.
İlköğretim döneminde çocuklar almış oldukları karneden değil, anne-babaların tepkileri nedeniyle kaygı duyarlar. Ailelerin tutumları ise farklılıklar göstermektedir.
Anne-babaların bir kısmı karnede zayıf gelmesi nedeniyle endişeli olan çocuklarda kaygıyı gidermek yerine daha fazla tepki göstererek kaygı ve korkuyu pekiştirmektedirler. İlk kez alınan bir zayıf, çocuğun problem çözme becerilerini test edeceği, geliştireceği için faydalı etkileri bile olabilir. Ailenin nasıl çözüm bulunacağı konusunda çocuğa rehberlik etmesi faydalı olur.
Zayıf alan çocuğu aileler nasıl teselli etmeli?
Öncelikle çocuğun duygularının ifade etmesine olanak verip, neler yaşadığının değerlendirilmesi gerekir. Aşırı koruyucu ve kollayıcı bir yaklaşım sorunun yok farz edilmesine neden olur.
Öncelikle çocuğun duygularının ifade etmesine olanak verip, neler yaşadığının değerlendirilmesi gerekir. Aşırı koruyucu ve kollayıcı bir yaklaşım sorunun yok farz edilmesine neden olur.
Başarısızlığın nedeninin çocukla birlikte değerlendirilip, başarısızlığın neden olduğunun onun anlaması sağlanmalı, çözüm yolları ile sorunun nasıl aşılacağı çocukla birlikte değerlendirilmelidir.
Çocuğun başarılı olduğu alanlar vurgulanarak, bunu da başarabileceği belirtilebilir. Belli kapasiteleri nedeni ile çocuğun daha fazlasını yapamayacağı düşünülüyorsa, anne-baba sevgisinin karnedeki notlardan bağımsız olduğunun ifadesi çocuk için faydalı olur.
Çocukların okul başarısı nasıl artırılabilir?
Çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarının yeterince sağlanması, sorumluluk duygusunun gelişmesinin desteklenmesi, ödevlerini düzenli yapmasının sağlanması, iyi davranışların ve notların ödüllendirilmesi başarının artmasına katkıda bulunur.
Çocukların okul başarısında hangi aile yapıları olumlu, hangi tutumlar olumsuz etki yapar.
Çocuk ve ergenin başarısını olumlu ve olumsuz yönde etkileyen üç tip aile yapısından bahsedilebilir. Olumsuz etki oluşturan tutumlar açısından aile modelinin ilki aşırı kontrolcü ailelerdir. Bu tür aileler çocuğun diğer bütün davranış ve aktiviteleri gibi, ders çalışma süreçlerini de kontrol altında tutmaya çalışırlar ve çocuklarının her hangi bir işi tek başlarına yapabileceklerine inanmazlar. Çocuğun ödevlerini yaparken yanında durup, birçok ödevi birlikte yapar ve ödevin her şeyini denetlerler veya kendileri ders çalıştırmaya çalışırlar.
Bu durum, çıkan problemleri takip edecek başka birilerinin olması nedeniyle çocukların sorumluluk duygusunu kazanmasını engelleyeceği gibi, tepki olarak derslerin savsaklanmasına da yol açar. Çocukların kişilik gelişimine de bu sorun yansıyarak kendine güvensiz yapıların gelişmesine neden olur.
Olumsuz etki yaratan tutumlar açısından aile modelinin ikincisi aşırı koruyucu aile yapısıdır. Bu aileler çocukları ile aşırı ilgili olup, onlara görev vermeyerek ve onların yüklenecekleri işleri kendileri üstlenerek çocukları daha mutlu edeceklerini düşünürler.
Çocuklarına ödev yapma ve ders çalışma sorumluluğu vermediklerinden sorumluluk duygusunu kazanmalarını engeller ve tembelleşmelerine neden olurlar. Bu durum aynı aşırı kontrolcü ailelerdeki gibi çocukların kişilik gelişimine yansıyarak kendine güvensiz yapıların gelişmesine neden olur.
Çocuk ve ergenin sağlıklı ruhsal yapılar geliştirmesinde olumlu üçüncü rol oynayan aile modeli destekleyici ailedir. Bu tür aileler küçük yaşlardan itibaren çocuğa yapabilecekleri görevleri verir, bunları yaptıklarında da olumlu pekiştirici söz ve tutumlarla pozitif ve olumlu davranışların ortaya çıkmasına katkıda bulunurlar.
Çocuğu aşırı kontrol etmez, yapamadıkları zaman ise hemen yardım etmektense kendi kendilerine bir çözüm bulmalarını sağlayarak çocukların problem çözme becerilerinin gelişmesine olanak tanırlar. Çocuğunu kontrol ederken sorumluluklarını hatırlatan destekleyici ve dengeleyici bir davranış gösterirler. Kendilerine güvenildiğinin, kendi başına başarabileceği, yapabileceği duygusunun çocuğa verilmesi çocuğun kendine güven duygusunun gelişmesine katkıda bulunur.
Çocukların okul başarısında etkili olan diğer faktörler nelerdir?
Çocukların okul başarısında etken olan diğer önemli faktör içinde bulunduğu gelişim dönemidir. Ergenlik dönemi özellikle sosyal ve arkadaşlık uğraşlarının öne çıktığı, ilgi alanlarının geçici olarak başka alanlara kayabildiği normal bir gelişim dönemidir.
Çocukların okul başarısında etken olan diğer önemli faktör içinde bulunduğu gelişim dönemidir. Ergenlik dönemi özellikle sosyal ve arkadaşlık uğraşlarının öne çıktığı, ilgi alanlarının geçici olarak başka alanlara kayabildiği normal bir gelişim dönemidir.
Bu dönemde sağlıklı ve uyumu iyi olan bir çocuk bile okulda başarısızlık gösterebilmektedir. Ancak genellikle ergenler tamamen normal ve sağlıklı olan bu uyum sürecinden sonra kısa sürede toparlanarak okul ile ilgili sorumluluklarını yüklenmekte ve kendilerine uyan performansı yakalayabilmektedirler.
Okul dönemi boyunca bazı sınıflarda çocukların uyumda zorlanmaları ve her zaman gösterdikleri başarının altına düşmeleri sık görülür. Bu dönemler ilköğretimin birinci ve altıncı sınıfları olup, birinci sınıfta yeni bir ortama uyum sağlama, arkadaşlarına ve öğretmenine alışmaya çalışma, altıncı sınıfta birden fazla öğretmenle ders yapma ve bazen yeni arkadaşlarla tanışma söz konusu olmaktadır.
Sekizinci sınıfta ve lise son sınıfta okula devam ederken aynı zamanda sınavlara hazırlanma kaygısı ve ek eğitim alma çabaları eklendiğinden çocuklarda başarısızlık ve davranış problemlerinin ortaya çıkmasına yol açabilmektedir.
Çocuklarda okula başlangıçtan itibaren ders başarısızlığı gözlenmesi durumunda öğrenmeyi etkileyen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, özel öğrenme güçlüğü olup olmadığının belirlenmesi önemlidir.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu çok sık karşılaşılan gelişimsel bir bozukluk olup, bu durumda olan çocuklar normal ya da normalin üzerinde zeka düzeyleri olduğu halde dikkat sürelerinin kısalığı nedeniyle dersleri uzun süre izleyememekte, ödevleri yapmada zorlanmaktadırlar.
Sadece matematik, yazma ya da okuma ile ilgili sorun bulunduğunda ise çocukta özel öğrenme güçlüğü bulunup bulunmadığı önemlidir.
Çocuğa sevmediği dersleri sevdirmenin bir yolu var mı?
Öncelikle bu konu ile ilgili bir öğrenme güçlüğü olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Böyle bir sorun yoksa sevdiği ve yetenekli olduğu derslere yoğunlaşması, o alanlarda kendini geliştirmesi teşvik edilebilir. Sevmediği derslerde ise sorumluluğunun gereği, yeterli bir başarı gösterecek kadar yapması ve ilgilenmesi ayrıca gereklidir.
Öncelikle bu konu ile ilgili bir öğrenme güçlüğü olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Böyle bir sorun yoksa sevdiği ve yetenekli olduğu derslere yoğunlaşması, o alanlarda kendini geliştirmesi teşvik edilebilir. Sevmediği derslerde ise sorumluluğunun gereği, yeterli bir başarı gösterecek kadar yapması ve ilgilenmesi ayrıca gereklidir.
Hangi durumlarda okul ya da sınıf değiştirmeyi önerilir?
Çok büyük bir sorun olmadıkça okul ya da sınıf değiştirmeyi uygun bulmuyoruz. Başarı durumu için okul değiştirmek ise sorunun kaynağını yanlış yerde aramak olabilir. Yaşanan büyük bir olay nedeniyle çocuğun dışlandığı durumlarda, aşırı örseleyici öğretmen bulunması durumunda sınıf değiştirilebilir. Zekanın geri veya çok ileri olduğu durumlarda ise özel eğitim için sınıf değiştirilebilir.
Çok büyük bir sorun olmadıkça okul ya da sınıf değiştirmeyi uygun bulmuyoruz. Başarı durumu için okul değiştirmek ise sorunun kaynağını yanlış yerde aramak olabilir. Yaşanan büyük bir olay nedeniyle çocuğun dışlandığı durumlarda, aşırı örseleyici öğretmen bulunması durumunda sınıf değiştirilebilir. Zekanın geri veya çok ileri olduğu durumlarda ise özel eğitim için sınıf değiştirilebilir.
Başarısızlığın tek sorumlusu çocuklar mıdır, aile ve öğretmen nasıl diyalog kurmalı?
Yukarıda bahsedildiği gibi ailenin de başarıda çok önemli rolü vardır. Anne-babanın eğitim yılı içinde okul ve öğretmen ile yeterince işbirliği yapması, çocuğun sınıf içindeki düzeyini öğrenmesi, çocuğun derse ilgisini, ödev yapmasını izlemesi gereklidir.
Yukarıda bahsedildiği gibi ailenin de başarıda çok önemli rolü vardır. Anne-babanın eğitim yılı içinde okul ve öğretmen ile yeterince işbirliği yapması, çocuğun sınıf içindeki düzeyini öğrenmesi, çocuğun derse ilgisini, ödev yapmasını izlemesi gereklidir.
Toplantılara düzenli katılmak, öğretmen çağırdığında derhal okula gitmek, verilen önerileri uygulamak tüm yıl boyunca gereklidir. Bu görevin sadece anne ya da sadece baba tarafından değil, ortaklaşa yapılması da sorumlulukların anne-baba tarafından birlikte paylaşılması açısından önemlidir. Buna karşın, gerekli olmadığı halde sık sık okula gitmek, öğretmenle görüşme talebinde bulunmak öğretmenlerle olumsuz ilişki gelişmesine neden olabilir.
Okul başarısızlığı hangi psikolojik hastalıklara neden oluyor?
En sıklıkla depresyon ve anksiyete bozuklukları dediğimiz aşırı kaygı, korku, panik, takıntı bozukluklarına neden olur. Bu durumlar olan başarısızlığın daha da artmasına neden olur. Mutlak tedavisi gerekir.
En sıklıkla depresyon ve anksiyete bozuklukları dediğimiz aşırı kaygı, korku, panik, takıntı bozukluklarına neden olur. Bu durumlar olan başarısızlığın daha da artmasına neden olur. Mutlak tedavisi gerekir.
Özellikle ergenlik çağında, benlik saygısının zedelenmesi nedeni ile impulsif intihar eğilimlerine neden olabileceğinden dikkatli olmak gerekir.
Çocuk karne nedeniyle depresyona girerse ne yapmalı, aile bunu nasıl fark edebilir?
Çocuk ve ergenlerde depresyon belirtileri yetişkinlerden daha farklı olabilmekte, tespit edildiğinde ise çocuklarda da rahatlıkla kullanılabilen ilaçlar ve psikoterapi ile kolaylıkla tedavi edilebilmektedir. Çocuğunuzda aşağıdaki depresyon belirtilerinden biri veya daha fazlası 15 günden uzun bir süredir mevcutsa, mutlaka uzman yardımı almanız gereklidir:
Çocuk ve ergenlerde depresyon belirtileri yetişkinlerden daha farklı olabilmekte, tespit edildiğinde ise çocuklarda da rahatlıkla kullanılabilen ilaçlar ve psikoterapi ile kolaylıkla tedavi edilebilmektedir. Çocuğunuzda aşağıdaki depresyon belirtilerinden biri veya daha fazlası 15 günden uzun bir süredir mevcutsa, mutlaka uzman yardımı almanız gereklidir:
Sık sık üzüntülü olma ve ağlama, umutsuzluk
Olağan aktivitelere ilginin azalması veya daha önce severek yaptığı aktivitelerden zevk alamama;
Sürekli bir can sıkılması, enerji eksikliği veya aşırı hareketlilik
Sosyal soyutlanma, iletişim eksikliği
Öz saygı eksikliği ve suçluluk duygusu
Reddedilme veya başarısızlık konusunda aşırı hassasiyet
Alınganlık, öfke veya düşmanlık davranışlarında artma
Sık sık baş ağrısı, karın ağrısı gibi fiziksel şikayetler
Konsantrasyon eksikliği
Yeme ve/veya uyuma alışkanlıklarında büyük değişiklik
Evden kaçmakla ilgili sözler veya teşebbüsler
İntihar veya kendine zarar verici davranış düşünceleri veya ifadeleri.
Kardeşler arasında okul başarısında fark varsa ailenin tutumu ne olmalı?
Kardeşlerin yetenekleri ve gelişimleri birbirinden çok farklı olabilir, biri akademik olarak daha üstün yeteneklere sahip olabilir. Önce farkın nedenini değerlendirin.
Başarılı olanın ödüllendirilmesinden kaçınmayın. Her ikisine de, kişilerin farklı beceri ve yeteneklere sahip olduğunu, ikisini de oldukları gibi sevip kabul ettiğinizi ifade edin ve gösterin.
Kardeşlerin yetenekleri ve gelişimleri birbirinden çok farklı olabilir, biri akademik olarak daha üstün yeteneklere sahip olabilir. Önce farkın nedenini değerlendirin.
Başarılı olanın ödüllendirilmesinden kaçınmayın. Her ikisine de, kişilerin farklı beceri ve yeteneklere sahip olduğunu, ikisini de oldukları gibi sevip kabul ettiğinizi ifade edin ve gösterin.
İnsanın çevresine uyum sağlayabilmesi için yeni davranışlar kazanması veya eski davranışlarını değiştirmesi" olarak tanımlanan "öğrenme", son derece karmaşık bir olgudur. İnsanın olgunluk düzeyine uygun olarak, çevresi ile etkileşimi sonucu gerçekleşen öğrenme, doğumda başlar, yaşam boyu devam eder.
Sürekli olarak değişen dış dünyaya uyabilmek için yeni bilgiler edinme, eski bilgilerini duruma göre kullanabilme, insanı değer canlılardan üstün kılan zekâ ve öğrenme sayesinde mümkün olur.
Öğrenmenin gerçekleşmesinde, bireyin kendi yetenekleri ne kadar etkiliyse, aile ortamı, okul, öğrenme ve öğretim yöntemleri de o kadar etkilidir. Bu nedenle gerek ailenin, gerekse okulun temel işlevi, bireye sadece birtakım temel bilgileri kazandırmak değildir. Asıl İşlevleri: Bireye edindiği bilgileri ihtiyacına göre kullanabilme ve geliştirebilme gücünü kazandırmak; her türlü yeniliğe ayak uydurabilecek, her yeni sorunu çözümleyebilecek bireyle yetiştirmektir.
Öğrenmede bireysel farklılıklar büyük önem taşır. Öğrenme gücü her insanda farklı düzeydedir. Bazı insanlar rahat ve çabuk öğrenirler, çabuk unuturlar; bazıları geç öğrenir, çabuk unutmazlar; bazıları öğrenmede güçlük çeker, bazıları hiç öğrenemezler. Öğrenme gücü, bireyin zekâ durumuna, gelişim ve olgunluk düzeyine, duruma ve konuya göre değişir. O halde denilebilir ki öğrenme bazı koşullara bağlıdır. Bu koşullardan bir kısmı öğrenmeyi kolaylaştırırken, bir kısmının da öğrenmeyi engellediği görülür.
Öğrenmenin Gerçekleşmesinde Etkili Olan Faktörler
Motivasyon (güdülenme)
Öğrenmeyi sağlayan, öğrenmeyi teşvik eden koşullara motivasyon denir. Birey, belli bir bilgiyi neden öğrenmesi gerektiğini bilmeli, bu bilgiyi nerede, nasıl ve hangi amaçla kullanacağını kavramalı, bu bilgiye sahip olmanın kendisine ne kazandıracağını kestirebilmelidir. Öğrencinin iyi not alması veya bir sınavı başarması, bir yarışmayı kazanması; bireyin maddi ve manevi olarak ödüllendirileceğini bilmesi, motivasyon kaynaklarıdır. Takdir edilme, övülme, ödüllendirme, öğrenmeyi kolaylaştırır. Motivasyon ne kadar kuvvetli ise, öğrenme o kadar kolay ve süratli olur. Teşvik ve takdir edilemeyen, ilgi görmeyen çocuk, daha zor öğrenir. Başarısızlığı nedeniyle çok sık cezalandırılan çocuk, başarısı sonucu ödüllendirilen çocuk kadar öğrenemez. Cezalandırılma, insanı hata yapmaktan, yanılgıya düşmekten kurtarırsa da her zaman öğrenmeyi kolaylaştırmaz. Her ne kadar cezanın da motivasyon kaynağı olduğu kabul ediliyorsa da, bazı durumlarda olumlu yaklaşım tercih edilmeli, ancak ödüllendirmede de ödül, daima armağan ile eş anlamda kullanılmamalıdır. Bir övgü, bir hoşnutsuzluk ifadesi, bir öpücüğün ödül yerine geçebileceği hatırlanmalıdır.
Günümüzde yarışma, rekabet, öğrenmeyi teşvik etme kullanılmaktadır. Yarışmaya katılmak, rekabet duygusunu yaşamak, bazı öğrencileri kamçılamakta, bazıları ise yıpratmaktadır. Bu nedenle sinir sistemini, duygusal gelişimi ve sosyal olgunluğu olumsuz yönde etkilediği hallerde yarışma ve rekabet durumu yaratmaktan kaçınılmalıdır. Nasıl öğrenmede bireysel özellikler göz önünde tutuluyorsa, motivasyonun seçiminde de bireyi tanıyarak tercih yapılmalıdır. Genellikle öğrenciyi başkaları ile karşılaştırmaktan kaçınmalı, öğrencinin eski durumu ile yeni başarı durumu karşılaştırılmalı, kendisini aşması sağlanmalıdır.
Hazırlıklı Oluş:
Öğrenmenin kolay olabilmesi için: Birey, bedensel, zihinsel, duygusal ve sosyal açıdan o bilgiyi öğrenmeye hazır olmalıdır. Bireyin hazır olması: Sadece o bilgiyi özümleyecek olgunlukta olması değil, o bilgiyi öğrenmeye istekli ve hevesli olmasıdır. İnsan bir konuyu öğrenmeye ne kadar istekli ise o kadar çabuk öğrenir; pek istekli değilse az öğrenir, tamamen isteksizse zor öğrenir. İnsan ihtiyaç hissettiği, ilgi duyduğu, zevk alarak okuduğu konuyu daha kolay ve daha çabuk öğrenir. Bazı öğretmenler, bütün derslerde parlak olduğu halde bir derste başarılı olamayan öğrencinin durumunu kavrayamaz, bu parlak öğrencinin bütün derslerde başarılı olmasını beklerler; insanın sevmediği, ilgi duymadığı bir alanda başarılı olamayacağını kabul etmezler, edemezler.
Çocuğu öğrenme işine hazırlamada aileye de, öğretmene de pekçok görev düşer. Çocuk, doğduğu andan itibaren yaşına, gelişim düzeyine, yetenek ve ilgilerine uygun bir biçimde uyarılmalıdır. Ancak yetersiz uyarmak kadar, aşırı uyarmanın sakıncaları hatırdan çıkarılmamalıdır. Çocuğun etrafında pekçok uyarıcı vardır. Çocuk bunlardan bir kısmını fark etmez, bir kısmına da ilgi duyar ve yönelir. Çocuğun ilgi duyduğu ve yöneldiği bu uyarıcıları zenginleştirmekte, bu doğrultuda yetişmesine fırsat vermekte yarar vardır. Çocuğun istekli olmadığı bilgileri de genel kültür niteliğinde sunmakta ya da öğrenilmesi zorunluysa öğrenmeyi kolaylaştıracak önlemleri almakta yarar vardır. Bu önlemler: bilgiyi özetlemek, ana hatlarıyla vermek; ezber yoluyla değil de anlayarak öğrenmeyi sağlamak, öğrenciye gerektiğinde yardımcı olmak, yol göstermek gibi...
Alıştırma - Tekrar
Birey, işi-konuyu tekrarladıkça öğrenir, tekrar ve alıştırma, bireyde öğrenilecek konuya yatkınlık sağlar. Öğrenmenin iyi ve kalıcı olması ancak alıştırma ve tekrar ile mümkün olur. Tekrar sayısı arttıkça, öğrenmede ilerleme görülür. Yalnız tekrarların sıkıcı olmamasına özen gösterilmelidir. Herhangi bir öğrenme için gerekli tekrar sayısı, bu tekrarların türü, tekrarların süresi, tekrarlar arasındaki zaman çok iyi ayarlanmalıdır. Öğrenmede tekrar kadar, dinlenmeye de yer verilmelidir. Bu tekrarlama ya da alıştırma döneminde konuyu bir bütün olarak öğrenmenin mi, yoksa bütünü parçalarına ayırarak öğrenmenin mi daha iyi sonuç verdiği araştırılmalı, alıştırmalar ona göre düzenlenmelidir. Alıştırma ve tekrar, öğrenmeyi kuvvetlendirir, pekiştirir, kalıcı kılar. Burada motivasyon önemli olduğundan, ödüllendirmeden yararlanılmalıdır.
Öğrenme Materyeli
Öğrenme sırasında öğrenilecek malzemenin türü ve özellikleri çok önemlidir. Genellikle anlamlı olan materyel anlamsız olana göre daha çabuk ve daha kolay öğrenilir. Kolay ve kısa materyel, güç ve uzun olandan daha çabuk öğrenilir, daha uzun zaman hatırda tutulabilir. Hoşa giden, ilgi uyandıran, heyecan veren materyel, zevk, ilgi ve heyecan kaynağı olmayan materyelden daha süratli öğrenilir, daha güç unutulur. Öğrenilen malzeme, bireyin yaşına, cinsiyetine ve kişisel özelliklerine uygun olduğu oranda kalıcı olur. İçeriği kavramadan ezberlenen materyel, unutulmaya mahkûmdur. Öğrenilen bilginin unutulmaması için çok iyi kavranması ve özümlenmesi şarttır. Öğretimin amacı, öğrenciye taşıyamayacağı kadar çok ve çeşitli bilgi vermek değil, ona birtakım temel kavramları kazandırarak ihtiyaç duyduğunda bilgileri nerede bulabileceğini ve bunlardan nasıl yararlanabileceğini öğretmektir. Önemli olan bilgileri çocuğun belleğine yığmak değil, belli bilgileri bir düzen içinde ve birbirleriyle bağlantılı olarak, bunlardan yararlanacak şekilde kazandırmaktır. Bu ilkelerin ışığı altında öğrenme materyelinin iyi seçilmesi, rastgele verilmemesi gerekmektedir.
Öğrenciye körü körüne ezberleyeceği materyeli sunmaktan kaçınmalı, onu düşünmeye, problem çözmeye iten materyel tercih edilmelidir. Öğrenci sadece şiir öğrenirken ezbere başvurmalı, bu yolla bir dilin inceliklerini, deyim ve atasözlerini belleğine yerleştirmelidir. Ancak hiçbir sosyal bilgi ya da fen bilgisi konusu, ezber yoluyla öğrenilmeye çalışılmamalı, öğrenme materyeli anlaşılır hale getirilmelidir. Birey, ezber yoluyla kazandığı bilgiyi kullanamaz, ezberlenen bilgi bireyin gelişimine katkıda bulunamaz. Bu nedenle öğrenilecek materyelin seçiminde anlama, kavrama yeteneklerini harekete geçirenler tercih edilmelidir.
Öğrenme Türleri
Şartlanma Yoluyla Öğrenme
Bu öğrenme türünde canlı, belli bir uyarıcı karşısında belli bir davranışta bulunur, aynı uyarıcı, hep aynı tepkiyi doğurur. Özellikle bazı hayvanlarda ve küçük çocuklarda bu öğrenme türü yaygındır.
Deneme - Yanılma Yoluyla Öğrenme
Birey, herhangi bir problemle ilk kez karşılaştığında, bu problemin çözümünü daha önce edinmiş olduğu bilgilerin yardımıyla gerçekleştiremiyorsa deneme - yanılma yoluna başvurur. Eğer ilk teşebbüste doğru çözümü bulursa, hiç yanılma olmadan, tek deneme ile başarıya ulaşır. Eğer ilk denemede doğru çözümü bulamazsa, yanılmadan söz edilir ve doğru çözümü buluncaya kadar denemeye devam eder. Ancak çözüme ulaşınca deneme ve yanılmalar son bulur. Deneyerek, yanılarak belli bir problemin çözümü, öğrenilmiş olur.
Kavrama Yoluyla Öğrenme
Çoğunlukla insanlarda, bazı hallerde de gelişimin üst basamağında bulunan hayvanlarda görülen bir öğrenme biçimidir. Öğrenmenin bu türünde canlı, yeni bir problemle karşılaştığında deneme yanılmaya başvurmaz, sezgisine başvurur, daha önce başından geçmiş olan deneyimleri gözden geçirerek uygun bir çözüm bulmaya ya da geliştirmeye çalışır. Canlı, uygulamaya geçmeden önce çözüm biçimini kafasında oluşturur, şekillendirir. Canlının yaptığı; geçmiş yaşantılarında edindiği bilgileri yeni duruma uygulamaktır. İnsanın öğrenme gücünü geliştirmek için, ona sürekli yeni problemler vererek bunlara çözüm getirmesini istemekte yarar vardır. Problem çözdükçe insan, zihinsel yeteneklerini faaliyete geçirir, öğrenme kapasitesini arttırır. Ancak bazı hallerde, koşullar ne kadar elverişli olursa olsun, öğrenmenin gerçekleşmediği görülür.
Öğrenme Güçlüğü
Öğrenme güçlüğü, muhtemel bir beyin özürü, duygusal bir bozukluk veya bir davranış bozukluğu sonucu, konuşma, dil, okuma, yazma ya da diğer alanlarda bir gerilik, bir düzensizlik, bir gecikme olarak tanımlanır. Öğrenme güçlüğü olan çocuklar, potansiyel güçleri ile verim - başarı düzeyleri arasında uyuşmazlık olan, beklenen düzeyin altında başarı gösteren çocuklardır. Bu çocuklarda gördüğü ya da duyduğunu algılama, anlama, kavrama, yorumlama, hatırlama veya ifade etme güçlüğü vardır. Ayrıca dikkatini bir konu üzerinde toplayamama, yerinde duramama, hareketlerde kararsızlık, heyecanlarda değişiklik, sınıfta kendini gösterememe, ders başarısında iniş - çıkışlar, öğrenme güçlüğü olanların belirgin özelliklerindendir. (Enç, Çağlar, Özsoy 1975).
Öğrenme güçlüğü olan çocuklarda görülen bu özellikler, okul başarısızlığına yol açan temel faktörler arasında yer alır. Ancak okul başarısızlığına yol açan nedenler; sadece çocuktan kaynaklanmaz, ailenin, okulun, öğretmen ve öğretim yöntemlerinin de çocuğun başarısını etkilediği bilinen bir gerçektir.
Okul Başarısını Etkileyen Faktörler
Öğrencinin:
Ailede:
Okul ortamı:
Okul Başarısızlığı
Öğrenciden Kaynaklanan Okul Başarısızlığı
Zekâ yetersizliği, pekçok öğrencinin başarısızlığının temelinde yatan bir etmendir. Zihinsel gelişiminde gerilik olan çocuk, erkenden dikkati çeker. Oysa donuk zekâlı veya gerilik sınırında olan çocuğun problemi, ancak okul yıllarında ortaya çıkar. Zekâ yetersizliği nedeniyle okula gidemeyecek çocuğa gerekli olan eğitim: Özel kurum veya özel sınıfta yapılması gereken özel eğitimdir. Özel eğitimin amacı; olanaklar elverdiği düzeyde çocuğu kendi kendini idare edebilecek sosyal bir varlık haline getirmek, ailesine ve topluma yük olmadan yaşamasını sağlamaktır. Donuk zekâlı ya da ağır gelişen çocuğa yapılacak hizmet, okulun verdiği öğretimin yanı sıra, öğretmen - aile işbirliği ile evde özel bir eğitim programı uygulamak, çocuğu adım adım izlemek, ona cesaret ve güven vererek, ağır bir gelişme de gösterse, başarısını desteklemektir.
Zihinsel gerilik gibi bedensel, fizik ve fizyolojik bozukluklar da okul başarısızlığına neden olurlar. Görme ve işitme kusurları, çocuğun ders çalışmasını ve dersi izlemesini engellerler. Nefes darlığı gibi solunum güçlükleri, öğrencinin rahat çalışmasına engel olurlar. Sara, ansefalit, menenjit gibi hastalıklar, çocuğun zihinsel yeteneklerini zedelerler. Salgı bezlerindeki bozukluklar, çocuğun çabuk yorulmasına ve dikkatinin dağılmasına yol açarlar. Ateşli ve bulaşıcı hastalıklar, bir yandan bünyeyi yordukları, öte yandan çocuğu okuldan uzaklaştırdıkları için başarısızlığa zemin oluştururlar. Bu hastalık hallerinden başka, okul olgunluğuna sahip olamama, aşırı hareketlilik, yerinde duramama, hareketlerde kararsızlık gibi durumlar da çocuğun dikkatini toplamasını engellediklerinden başarısızlığa yol açarlar.
Bedensel rahatsızlıklar kadar ruhsal rahatsızlıklar, duygusal sorunlar da başarısızlık yaratan etmenlerdir. Anne, baba veya bir yakınını kaybetme, çok sevilen bir bireyin hastalanması, anne veya babanın uzun bir süre çocuktan ayrı kalması, anne ile babanın ayrılması, yeni bir kardeşin doğması, ailede parasal sorunların oluşması, ani bir korku, çocuğun yaşamında derin yaralar açan duygusal şoklardır. Bu tip şoklar, çocuğun ruhsal dengesini bozduğundan, okul başarısını ve ortamına uyumunu engeller. Bu hallerde aile, öğretmen, ruh doktoru ve psikologun işbirliği ile çocuğun ruh sağlığını kazanmasına çalışılmalıdır.
Aileden Kaynaklanan Okul Başarısızlığı
Ailenin eğitim hataları, anne baba tutumundaki kararsızlık, anne ile babanın eğitim anlayışındaki farklılık da bazı hallerde başarıyı engelleyici nitelikte olabilir. Çocuğu, ihtiyaç duyduğu sevgi, şefkat ve ilgiden yoksun bırakmak da çocuğa aşırı ilgi ve sevgi göstermek de eğitim hatası olarak değerlendirilebilir. Öte yandan çocuğu gerektiğinden fazla koruyarak güvensiz bir birey haline getirmek de, aşırı otorite ve baskı yoluyla eğitme de hatalı davranış modelleridir. Hele çocuğu tanımadan yetiştirmek, onun ilgi duyduğu ve yetenekli olduğu alanlarla, başarılı olamadığı alanları bilmemek, eğitim hatalarının en büyüklerindendir.
Özellikle son yıllarda çocuğundan olgunluk düzeyinin üstünde başarı beklemek, kolejlere hazırlık döneminde çocuğa aşırı yüklenmek, kaldıramayacağı bir ders programı uygulamak, çocukta sürmenaj, bunalım gibi birtakım psikolojik bozukluklar yaratan eğitimsel hatalardır. Bunların yanı sıra anne - baba geçimsizliği, ev atmosferini huzursuz olması, ailenin çocuk eğitiminde anlaşamaması, çocuğun temel ihtiyaçlarının ailede karşılanmaması da başarısızlığa yol açan hallerdir. Bu hallerde yapılacak ilk iş okul başarısızlığının temelinde yatan ailevi sorunu, gerektiğinde bir ruh doktoru veya eğitim uzmanının yardımıyla ortandan kaldırmaya çalışmak, çocuğu iyi tanımanın yollarını araştırmaktır.
Okul Ortamından Kaynaklanan Okul Başarısızlığı
Ailenin eğitimsel hatalarından başka okul veya sınıf ortamının çocuğa uymaması, sınıf düzeyinin öğrencinin gelişim düzeyinin çok üstünde veya çok altında olması, çocuğun sınıf içinde arkadaşı ve görevi olmaması, çocuk için mutsuzluk ve başarısızlık nedenleridir. Öğretmenin olumsuz davranışları, bilgi yetersizliği, çocuklara ve mesleğine karşı ilgisiz tutumu, öğrencileri başarısızlığa ve okuldan kaçmaya iten etmenlerdir. Öğrenciler arasında ayırım yapmak, sınıf içinde yalnız başarılı öğrencilerle ilgilenmek, sınıf düzeyini belirleyememek, öğrencilerini tanımadan öğretim yapmak, planlı ve programlı bir çalışma yapamamak, en çok karşılaşılan öğretmen hatalarıdır. Oysa özellikle küçük sınıflarda dersi çocuğa cazip kılmak, öğrencinin ilgi ve dikkatini uyanık tutmak, ödüllendirme ve teşvik yoluyla öğrencileri aktif ve başarılı kılmak, öğretmenlik mesleğinin temel işlevlerindendir. Ders programını uygularken, ezberden çok kavrama yoluyla öğrenmeye yer vermek, öğrencileri aşırı yüklemekten kaçınmak, başarılı bir öğretmenin ilkelerindendir. Öğrenci, sınıfında, okulunda ve öğretmeninin yanında mutlu ve güven içinde olduğu oranda başarılı olur.
Okul Başarısını Sağlayan, Öğrenciyi Kolaylaştıran Koşullar
Okulların açılmasıyla okula yeni başlayacak olan çocukların sosyal ve psikolojik sorunlar yaşayabileceğini belirten Psikiyatri ve Psikoterapi Uzmanı Dr. İnci Şen 'ders yılında çocuklarımızın başarılı olması biraz da anne ve babalarımıza bağlıdır' dedi.
Çocuklarda eğitimin doğumdan sonra başlamasıyla birlikte, her yaşta farklı motor becerilerinin gelişmesi psikolojik durumları hakkında ipucu vermektedir. Sevgi, şefkat, empati, aynı zamanda kurallar, sınırlar ve sorumlulukları güzel bir aile ortamında harmanlayıp huzurlu ve mutlu büyümelerini sağlamak okul öncesi eğitimde yararlı olacaktır.
Doğru eğitimin; sıcak, ilgili, geliştirici ve destekleyici olmasını savunan Psikiyatri ve Psikoterapi Uzmanı Dr. İnci Şen, destekleyici ailenin çocuğa kendi sorumluluklarını göstererek, onun ilerideki hayatında korkusuzca kendi ayakları üzerinde duran, güvenli ve bağımsız bir kişilik oluşturmasını sağlayacağını belirtti. Psikiyatri ve Psikoterapi Uzmanı Dr. İnci Şen, ebeveynlerin çocuklarına kendi yaşantısı ve davranışlarıyla olumlu bir örnek sergileyerek de rol model oluşturabileceğini sözlerine ekledi.
Anne-Baba Kontrolü Çocuğun Kişiliğini Yansıtır
Anne-babalar okul öncesi okulun ve okumanın çocuğa kazançları hakkında örneklerle konuşabilirler, kendilerinden de örnekler vererek ömür boyu arkadaşlıklar, hoş anılar, eğlenceler, okulda öğrendiklerini özel hayatta nasıl uyguladıklarını; okulun daha sonraki meslek ve eğitim için gerekliliğini ve kazançlarını anlatarak sevdirebilirler.
Anne-baba kontrolü; sınırları tanıma ve kuralları öğrenmenin temelidir. Burada olabilecek aksaklıklar bağımlı, saldırgan, zayıf kişiliklerin oluşmasına neden olur. Çocukların bozarak, deneyerek öğrendiğine dikkat çeken Psikiyatri ve Psikoterapi Uzmanı Dr. İnci Şen “Her şeyi çocuğunuzun yerine yapar, önüne hazır koyarsanız normal gelişmesini ve öğrenmesini engellersiniz. Çocuk gelişemez, olgunlaşamaz ve beklemeyi öğrenemez. Bu çocuklar okula başladıklarında dersin sonuna kadar oturmayı başaramazlar” uyarısında bulundu.
Okul çağındaki çocukla nasıl ilgilenilmelidir?
1. Ailece birlikte zaman geçirmek ve bu zamanı problem konuşmak için değil birlikte oyunlar oynayarak eğlenceli bir birlikteliğe dönüştürmek etkili olacaktır.
2. Çocuğu okul seçiminde de karar aşamasına katarsanız çocuk, kendisinin geleceği ile ilgili bir kararda sorumluluk alarak, okulu ve okul hayatını daha fazla sahiplenir ve özgüveni artar.
3. Okulun bir sorumluluk ve kişisel gelişme aracı olduğunu unutmamak, anne-baba olarak çocukları yarışa çıkmış bireyler olarak görmemek, sadece okulla ilgili ortak konu yapmayıp, çocuğun başka gereksinimlerini de gözlemlemek ve bu ihtiyaçlarını gidermek.
4. Çocuk okulda başarılı olduğu zaman ödüllendirilerek kendisine olan güveni ve motivasyonu geliştirilmelidir.
5. Çocuğa moral verip, güvenini artırmak, kaygı ve endişelerini azaltmak,
6. Onunla ailece veya birebir onun hoşlandığı bir uğraşı paylaşmak. Örneğin; oturup birlikte onun müziğini dinlemek. Sonunda fikrimiz ne olursa olsun, çaba önemlidir. Böylelikle saygılı ve dürüst davranış örneği oluşur.
7. Neleri sever, neleri sevmez, onu merak edip ilgilenmek,
8. Onu anlamaya çalışmak, zor da olsa olayları onun açısından ele alıp ona yaklaşabilmek,
9. Sevginizi açık bir şekilde gösterin ki hayır dediğinizde verdiğiniz kurallara saygı duysun, sizi korktuğu için değil saydığı için dinlesin.
10. Ona saygı duymak, onu ciddiye almak, kişiliği hakkında sadece olumsuzlukları değil iyi taraflarını da görüp bunu belli etmek, onunla gurur duyduğumuzu belli etmektir.
Çocuğunuzun başarılı ve mutlu olması için çaba harcarken çocuğunuz okula uyum sağlayamayabilir veya ders çalışmak istemeyebilir. Çocuğunuzun okula uyumu artırmak ve verimli ders çalışma yöntemleri kazandırmak çok önemlidir.
Çocuklar için uzun yaz tatilinden sonra tekrar okula uyum sağlamak biraz zaman alabilir. Havalarında yaz dönemindeki gibi sıcak olması bu durumu biraz daha zorlaştırır. Çünkü çocuk okula gitmek yerine arkadaşlarıyla dışarıda oyun oynamak isteyebilir. Özellikle bazı okulların servisle eve bırakılma süreleri de göz önüne alındığında çocuk neredeyse tüm gün okulda kaldığı için arkadaşlarıyla oyun oynama zamanı bulamıyor. Bu nedenle çocukların okulda bulunma saati mümkün olduğunda kısa tutulmalı ve mümkünse etüt, ek ders ve özel ders gibi nedenlerle daha fazla evinden ayrı aklamalıdır. Çocuk okuldan sonra kendine ve arkadaşlarıyla oyun oynamaya ayıracak zamana sahip olmalıdır. Bu nedenle ilk yapılacak şey okul çıkış saati kısa olan okullar tercih edilmelidir.
Okuldan sonra ise çocukların evlerinde bir süre dinlenmesine ve sonrada arkadaşlarıyla oyun oynamasına izin verilmelidir. Okullun ilk haftaları çocukların dersleri çok yoğun olmayacağı için çok fazla ders çalışmak zorunda kalmayacaklardır. Ödevleri daha az olacaktır.
Eve verilen ödev az olsun, fazla olsun çocuklar ödev konusunda fazla baskı uygulamadan sorumlulukları hatırlatılmalıdır.
Çocuğunuzun derslerine ilgisinin artması ve ödevlerini düzenli yapabilmesi için bazı hazırlıklar yapabilirsiniz.
Verimli ders çalışmak için önce fiziki şartların düzenlenmesi gerekir. Çocuk için evde ders çalışabileceği sessiz bir ortam, masa sandalye sağlanmalıdır. Çocuğun çalışma alanını nasıl düzenleyeceği konusunda anne baba yardımcı olmalıdır. Örneğin buraya kitaplarını koyalım, buraya defterlerini gibi düzenli kategorilerle okul araç-gereçleri yerleştirilmeli. Mutlaka ders programı çocuğun görebileceği yere asılmalı.
Çocuğa düzenli ders çalışma alışkanlığı kazandırmak için her gün aynı saatte ders çalışma saatleri belirlenmeli. Örneğin akşam yemeğinden sonra 19-20:00 arası ders çalışma saatleridir gibi. Ders çalışırken çocuğa takıldığı yerde sorabileceği söylenmeli ama onun yerine ödevleri yapılmamalı veya ödevlerini yaparken yanında beklenmemelidir. Ödevlerini yapması konusun da çok fazla baskı uygulamamalılar.
Diğer taraftan çocuğun potansiyelin de ne varsa o kadar başarılı olacağı unutulmamalıdır. Çocuklar çok başarılı olması için zorlanmamalılar. Öğretmen ve veli işbirliği içinde olmalı ve sık sık çocuğun durumu görüşmeliler. Eğer bir başarısızlık varsa öğretmen veliyi bilinçlendirmeli ve bu başarısızlığın psikolojik veya akademik bir nedeni olup olmadığı araştırmak için pedagoga yönlendirmeliler. Çünkü bazen çocuklar psikolojik nedenlerle derslerine konsantre olamıyorlar. Bu neden tespit edilirse çocuk tedavi edilir ve okul başarısı kısa sürede artar.
Bazen de çocuklarda öğrenme güçlüğü olabiliyor. Öğrenme güçlüğü olan çocuklar özel eğitim desteği alabilir. Bunun yanında böyle bir tanı konulmasa da performansı çok düşük çocuklara akademik destek sağlamak faydalı olacaktır.
Kısacası çocuğunuzun başarılı ve mutlu olması için evde fiziki şartları hazırlamak, çocuğun tüm hayatının okul olmadığını oyun oynamaya da ihtiyacı olduğunu unutmamak ve çocuğunuzun iyi bir gözlemcisi olup devam eden sorunlarda mutlaka profesyonel destek alarak problemlerin nedeni araştırmak ve gerekli önlemleri almak önemlidir.
Dershanelerin özel okula dönüştürülmesi projesi kapsamında önce liseye geçiş sistemini değiştiren Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), şimdi de üniversiteye giriş için yapılan YGS'yi kaldırmak için kolları sıvadı. Konuyla ilgili olarak SABAH'a konuşan Bakan Nabi Avcı, üniversiteyi tek sınava endekslemekten çıkartacaklarını açıkladı. Geçtiğimiz hafta başkanlık yaptığı YÖK Genel Kurulu'nda konunun masaya yatırıldığını kaydeden Avcı, "Ortaöğretime geçiş yöntemine benzer bir uygulama için hazırlık yapıyoruz" dedi. Üniversiteye girişleri daha çok lise döneminde okul içi başarılara endeksleyecek sınavsız bir sistem üzerinde çalıştıklarını anlatan Avcı, "Tıpkı Amerika'da olduğu gibi çocuğun sportif, sanatsal ve kültürel başarılarının da değerlendirmeye katılacağı bir sistem üzerine çalışıyoruz. Sistemi iyi oturtabilirsek bazı üniversiteler öğrencinin belli alanlarda gösterdiği başarıyı ölçü alarak öğrenci alabilecek" diye konuştu. 2-3 YIL İÇİNDE GEÇİLECEK
Sistemde her öğrencinin yeteneklerini daha iyi tanıyacağına dikkat çeken Avcı, önce bazı üniversitelerde pilot uygulamalar yapılacağını, ardından 2-3 yıl içinde uygulamaya geçileceğini söyledi. Her yıl 500-600 bin öğrencinin bölümlerinden memnun olmadığını içintekrar üniversite sınavına girdiğini belirten Avcı, "Demek ki sınav öğrencilerimizin gönüllerinden geçen yerlere yerleştirilme konusunda başarılı değil" şeklinde konuştu. Türkiye genelinde bir yanda alt yapısını tamamlamış, bir yanda da yeni üniversiteler bulunduğunu hatırlatan Avcı, "Bu üniversitelerin öğretim üye kadroları hem sayısal hem de niteliksel olarak birbirinden çok farklı. Üniversitelerin hepsini tek bir sınav düzeni içinde öğrenci almaya mecbur etmek hem öğrencilerimize hem de üniversitelerimize haksızlık" dedi.
Okulların yeni açıldığı şu dönemde ana-baba olarak , bizler büyük kaygılar yaşıyoruz. Acaba çocuğum okulu sevecek mi? Arkadaşlarıyla iyi geçinebilecek mi? Bu yeni çevreye iyi uyum sağlayabilecek mi? ve en nihayetinde de çocuğumuz okulda başarılı olabilecek mi?
Bütün bu sorular ana-babaların kendilerine sordukları çok önemli ve aynı zamanda da sorulması çok olağan sorulardır. Canınız kadar sevdiğiniz , başına en ufak kazanın bile gelmesini istemediğiniz , minik yavrunuz artık büyüdü ve akademik kariyerinin ilk basamağına adım attı. Akademik Kariyer yolunda onu zor ve uzun bir yol bekliyor. Çocuğun iyi bir eğitim ve öğretim görebilmesi için ana-baba olarak bizler neler yapabiliriz?
Çocuğumuzla ilgili kaygıları bir kenara bırakıp , bizim çocuğumuz için neler yapabileceğimiz konusunda düşünmemiz daha doğru olacaktır.
Çocuğun okul başarısında zeka ve yetenek önemli rol oynar . Elbette ki zeki olmayan ve yeterli bir zeka potansiyeline sahip olmayan çocuğun başarılı olabilmesi çok güç olacaktır. Fakat yeterli zeka potansiyeline ve yeteneklere sahip olan bir çok çocuk okulda başarılı olamamaktadır . Bu konuda farklı bir faktör ortaya çıkıyor.O da, aile ilişkileri. Çocuk öğrenme ve başarma isteğini önce aile ortamında edinir. Ana–babadan gördüğü sevgi,İlgi ve uyarılma sonucu doğal öğrenme dürtüsü artar .Ana-babasıyla iyi ilişkiler içinde olan çocuk , onlar gibi bilgili , güçlü ve becerikli olmaya özenir. Başka bir değişle çocuk ana-babasını model alır. Soruları yanıtlanan , merakı doyurulan , çocuk daha çok öğrenme isteği duyar . Tersine ilgi ve destekten yoksun , soruları geçiştirilen çocukta öğrenme isteği körelir.
ANA BABALARA ÖNERİLER:
1-Çocuğunuz , onun başarılı olacağına olan inancınızı bilmelidir .Eğer siz çocuğunuzun başarılı olamayacağını düşünüyorsanız çocuğunuz da hemen bu fikre kapılabilir , ve başarısızlığa uğrayabilir.
2-Çocuğunuzu övün. Eğer çocuğunuzun başarılı olmasını istiyorsanız ona sürekli olumlu mesajlar vermelisiniz. Sen bunu yapamazsın , sen beceremezsin , aklın ermez gibi olumsuz mesajlar yerine sen bu işi yapabilirsin , bunu anlayabilirsin , bu işin üstesinden gelebilirsin mesajları vermeyi deneyin .
3-Çocuğunuzun öğretmeniyle iyi bir ilişki kurun . Anne , baba , çocuk üçgeni , okul ortamıyla birlikte büyüyecek ve bu üçgene bir başka kişi daha katılacaktır . Bu bakımdan öğretmen önemli konuma sahiptir. Öğretmen ile geliştirilecek sıcak ilişkiler ve samimi bir bağ çocuğun başarısını arttıracaktır.
4-Okul aile toplantılarını kaçırmayın , bu tür toplantılar aile ile öğretmenlerin rahatça konuşabilecekleri ve çocuk hakkında görüşebilecekleri uygun ortamdır . Bu toplantıları kaçırmamaya özen gösterin .
3-Çocuğunuzun öğretmeniyle iyi bir ilişki kurun . Anne , baba , çocuk üçgeni , okul ortamıyla birlikte büyüyecek ve bu üçgene bir başka kişi daha katılacaktır . Bu bakımdan öğretmen önemli konuma sahiptir. Öğretmen ile geliştirilecek sıcak ilişkiler ve samimi bir bağ çocuğun başarısını arttıracaktır.
4-Okul aile toplantılarını kaçırmayın , bu tür toplantılar aile ile öğretmenlerin rahatça konuşabilecekleri ve çocuk hakkında görüşebilecekleri uygun ortamdır . Bu toplantıları kaçırmamaya özen gösterin .
5-Sorulana cevap verin. Çocuklar bitmek bilmeyen bir soru hazinesine sahiptirler . Sürekli soru üretirler . İşte bu soruların cevap bulması da çocuğunuzun öğrenmeye karşı ilgisini artıracaktır .
6-Çocuğun yanında yüksek sesle kavga etmekten kaçının . Yanında kavga edilmeyen ve huzurlu bir çocuğun tüm dikkatini öğrenmeye yoğunlaştırması kolaylaşacaktır . Aksi durumda çocuk derse ve öğrenmeye karşı bir ilgisizlik yaşayacaktır . Çocuğun kafası , aile içi ana-baba problemleriyle doluyken öğrenmeyi düşünmesi beklenemez.
Dikkat eksikliği ve okul başarısı çok yakından alakalı iki kavramdır. Öğrencinin okulda ki başarısını arttırabilmesi için derslerini dikkatli bir şekilde dinlemesi ve sınavlarda dikkatli bir şekilde soruları cevaplaması gerekir. Ancak öğrencide dikkat eksikliği sorunu varsa bu pek mümkün olmaz.
Çocukta dikkat kusuru özellikle eğitim hayatının başlamasıyla belirgin hale gelir. Okul öncesi dönemde de her şeyden çabuk sıkılan ve bıkan bu çocuklar, oyuncaklardan dahi sıkılıp kısa bir süre sonra onları parçalamayı tercih ederler. Okulun başlamasıyla birlikte öğrenmeye karşı ilgisizdirler. Ödev yapmayı sevmez, anne/baba ve öğretmenin zoruyla ödev yaparlar. Ödevleri yapmakta hayli zorlanırlar. Masanın başına oturamaz, otursalar dahi çeşitli bahaneler uydurarak (tuvalete gitme, su içme gibi) sık sık masa başından kalkarlar. Anne /babayı ders çalışırken sürekli yanlarında isterler. Üzerine aldıkları bir işi sürekli bitirmekte zorlanır, bir işi bitirmeden hemen diğerine geçerler. Kendileriyle konuşulduğunda sanki konuşanı dinlemiyormuş görüntüsü verirler. Bir komutu birkaç defa söyledikten sonra yerine getirirler. Sınıfta dersi takip etmedikleri gözlenir. Dışarıdan gelen uyarılarla hemen dikkatleri dağılır.
Ders dışı işlerle fazlaca ilgilenir, elindeki kalem, defter ve oyuncak gibi malzemeyle uğraşır, dersi takip edemezler. Derste sıkılmaları nedeniyle sınıfın dikkatini ve huzurunu bozacak davranışlar sergileyebilirler. (derste konuşma, arkadaşlarına laf atma ve garip sesler çıkarma gibi). Okuma ve yazma kaliteleri yaşıtlarından kötü, defter düzeni ve yazıları bozuk olabilir. Okurken sık hata yapabilir ve cümlenin sonunda kelime uydurmalarına rastlanabilir. Unutkandırlar. Sınıfta sık eşya kaybetme yanında, iyi öğrendiklerini düşündüğünüz bir bilgiyi de çabuk unutabilirler. Kendilerine uygun bir çalışma düzeni ve sistemi geliştiremezler. Okuma ve yazmayı genellikle sevmezler. Ders kitabı okumanın yanında hikaye ve roman türü kitapları okumaya karşı da isteksizdirler. Yaşanan tüm bu öğrenme zorluklarına sınavlarda dikkatsizce yapılan hatalar eklenir. Sabırsızlıkları nedeniyle soruları hızlıca okuma, tam okumama ve yanlış okumalara sık rastlanır. Bu nedenle çok iyi bildikleri bir soruyu dahi yanlış cevaplayabilirler. Test sınavlarında çeldiricilere kolaylıkla kanarlar. Özellikle ilkokula başladığı yıllarda sınav kağıdını öncelikle vermeyi marifet sayarlar. Sonunda bilgileri ve bildiklerinden daha azı oranında not alırlar. Dikkat eksikliği okul öncesi dönemde pek fark edilmeyebilir. Ancak bu çocukların bir kısmı ders dışı işlerde de çabuk sıkılma belirtileri gösterirler.
Zeka düzeyi iyi olan ve ek olarak özel öğrenme güçlüğü olmayan çocuklar ilkokulun 3.ve 4.sınıflarına kadar derslerde sorun yaşamayabilirler. Çalışmadıkları ve dersi iyi takip etmedikleri halde notları kötü olmayabilir. Derslerin ağırlaşmasıyla birlikte başarıda ciddi düşüşler yaşanmaya başlanır. Ev içinde günlük yapmaları gereken işler konusunda sorumluluk almak istemezler. Genellikle dağınıktırlar ve kurallardan hoşlanmazlar. Tabi bunu hemen dikkat eksikliği hiperaktivite ye bağlamamak lazım ama maalesef Türkiye’de her dediği yapılan ve bilinçli ceza uygulanmayan çocuklarında hiperaktif görünümler sergilediğine de üzülerek tanık olmaktayım. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği çok kolay şekilde tanısı konulacak bir hastalık değildir. Çok çeşitli nedenler çocuklarda dikkat eksikliği yapabilir. Bunun çok iyi ayırt edilmesi gerekir. Eğer tanı “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” ise muhakkak tedavisi yapılmalıdır. Çünkü bu hastalık her zaman dediğim gibi çocuğunuzu bir arabaya benzetirsek el freni çekik bir araba ile gidilmesi gibidir. Nasıl o arabanın el frenini indirdiğinizde anında performansı artarsa ,bu çocuklar da tedavi edildiğinde anında akademik başarıları yükselmektedir. Öncelikle yazılarımdaki en büyük hedefim sizlere, eğer arabanızın el freni çekik kalmışsa ve sizde bunu fark etmiyorsanız bir an önce bunu sizlere fark ettirmeye çalışmak olmuştur.
Sınavda Dikkat Eksikliği öğrencilerin en büyük sıkıntılarındandır. Pek çok öğrenciden deneme sınavlarından sonra yaptıkları değerlendirmelerde şu cümleleri duymuşsunuzdur: “Dikkatsizlikten soru kaçırıyorum. Basit hatalar yapıyorum, nasıl göremedim? ” Soru çözerken dikkatimizi toparlamak bizler için sınavda daha fazla puan demektir. İşte öğrencilerin kendi cümlelerinden ‘dikkatsizlik’ ve ‘konsantre olamama’ haline ilişkin anektodlar:
“Sınavda uzun süre kalmak bana zor geliyor”
Deneme sınavlarını bu yönde birer prova olarak kabul etmek, sınavda zamanı daha rahat geçirmenizi sağlayacaktır. Bu yüzden bedenizi beyninizi zinde tutmaya alıştırmalısınız bunun en iyi yöntemi gerçek sınava giriyor gibi kendinizi bol bol deneme yapmaktır. Deneme esnasında sizi rahatlatacak egzersizlerde bu sorunu aşabilrsiniz. Sınav esnasında daima soruya doğru eğilmek ve sabit biçimde kalmak o ortamda ki oksijeni tüketecektir ve artan karbondioksit uykunuzu getirip konsantrasyonunuzun azalmasına neden olacaktır. Bu yüzden her 10 -15 soruda bedeniniz dikleştirin ve eğildiğiniz ortamın havanlasını sağlayın.
“ O soru da yanlış yapılır mıydı? ”
Sınav anında yanlış yaptığınız ve nedenini dikkatsizliğe bağladığınız soruların genelde çok emin olduğunuz, kontrol aşamasında tekrar bakma ihtiyacı duymadığınız sorular olduğunun farkında mısınız? Kimi zaman bir konu yada soruyla ilgili bilgilerimizden eminsek,“Nasıl olsa biliyorum.” rahatlığı dikkatsizliğe neden olabiliyor. O yüzden en basit soruları bile konsantrasyonunuzu bozmadan yapınız soruları küçümsemeyiniz çünkü her sorunun puan olarak gerisi aynıdır Basit diyerek alelacele geçtiğiniz bir soru sizin hayatınızı değiştirebilir.
“ Çok fazla işlem hatası yapıyorum.”
İşlem hataları, daha çok süreyi iyi kullanmak için hızlı soru çözmeye çalıştığınızda ortaya çıkar. O halde, iyi bir sınav stratejisi bu konuda yaşadığınız sıkıntıyı gidermenize yardımcı olacaktır. Zamanı iyi kullanabilmek için soruları birbirinden bağımsız düşünmek ve kendinize özgü sınav yöntemini deneme sınavlarında oluşturmak işe yarayabilir. Ayrıca kafadan işlem yapmak yerine, mümkün olduğunda yazarak soru çözmeyi alışkanlık haline getirmelisiniz.
“ Yanımda oturanın kitapçıkta benden ilerdeki sayfada olması, sınav gözetmeninin davranışları v.s dikkatimi dağıtıyor.”
Sınav anında sorumlu olduğunuz sadece kendi kitapçığınızdır. Yanınızdakinin yada önünüzdekinin hangi sayfada ve soruda olduğuna gözünüz kayabilir; ancak onların ilerde olması bütün soruları yaptığı yada sizden ilerde olduğu anlamına gelmez. Öyle olsa bile diğer adayın daha ilerde olmasının nedeninin, etrafıyla ilgilenmemesi olduğunu düşündünüz mü? Dolayısıyla sınavda kontrol edemediğiniz faktörlere dikkatinizi gene siz yöneltmiş oluyorsunuz. Bunu isterseniz mutlaka önlersiniz. Ayrıca her zaman kendinizi deneme yaptığınız ortamın aynı olmamasına dikkat ediniz alıştığınız bir ortamla farklı bir ortam sizin başarınızı değiştirmemelidir.
“Sınav sırasında bir soruya takıldığımda, başka soruya geçsem de dikkatimi toplayamıyorum”
Soruları birbirinden bağımsız düşünme becerisi sınavda başarılı olmak için ön koşullardan biridir. Eğer, evde çözdüğünüz testler sırasında bu beceriyi kazanabilirseniz, sınavda da uygulayabilirsiniz. Eğer evde bir soru üzerine 5-10 dk. uğraşıyorsanız bu beceriyi sınava uyarlamanız mümkün olmayacaktır. Bazı sorulara çok zaman harcayabilirsiniz, ancak süre sınırlaması olduğunda daha sonraki soruların sizi beklediğini unutmayınız. Eğer soruyu çok zaman harcayarak çözebiliyorsanız, temel bilgilerinizde eksiklik olabilir. Konuları ve soru ile ilgili düşünme biçiminizi yeniden gözden geçirin.
“ Sınav sırasında iki üç soru yapamadığımda moralim bozuluyor.”
Tıpkı dışarıdan gelen seslerin bizi rahatsız ettiği gibi içseslerimiz de dikkatimizin dağılmasına neden olabiliyor. İki üç soru yapamadığınızda iç sesiniz “ bak şimdi yapamadım, gerçek sınavda yapamazsam istediğim yeri kazanamam, istediğim yeri kazanamazsam……..” şeklinde konuşup moralinizi bozabilir. Sınav anındaki içseslerinizi kontrol altına almanız yine sizin elinizdedir. Daha sakin ve gerçekçi değerlendirmelerle, kendinizi olumsuz düşüncelerden uzak tutmanız, dikkatinizi sınav kitapçığına yoğunlaştırmanızı sağlayacaktır.
Sınav esnasında baş dönmesi veya bayılma gibi durumlarda kalıyorsanız mutlaka uzman hekimlere başvurunuz. Genelde bilgi eksikliğinin olmamasına rağmen başarısız olan öğrencilerin .Piskolojik destek alarak başarılarının ve performanslarının katlanarak arttığı gözlenmiştir.