Bu yazılar SaglikSifa.com'dan alınmıştır.
Hasırgiller familyasından; düz ince uzun, dayanıklı olan yaprakları; minder ve yastık gibi şeyleri doldurmaya, hasır örmeye yarayan bir sazdır. Bataklıklarda yetişir.
Hasırgiller familyasından; düz ince uzun, dayanıklı olan yaprakları; minder ve yastık gibi şeyleri doldurmaya, hasır örmeye yarayan bir sazdır. Bataklıklarda yetişir.
Faydası : Bağırsak solucanlarının düşürülmesinde yardımcı olur.
İkiçenekliler sınıfından; 50-100 cm boyunda, sarımtırak renkli, güzel kokulu bir bitkidir. Yapraklarında şekerler, uçucu yağ, A ve B vitaminleri vardır. Çiçekli dalları kullanılır.
Faydası : Vücuda kuvvet verir. Sinirleri uyarır. Aybaşı tutukluğunu giderir. İştah açar. Safra ifrazatını artırır.
Tarakotugiller familyasından; bir veya çok yıllık bir bitkidir. Birçok türü vardır. Yabanileri, genellikle kumlu yerlerde yetişir.
Faydası : Cilt hastalıklarında kullanılır. Uyuzda faydalıdır.
Sardunyagillerden, yaprakları güzel kokulu, çiçekleri türlü renklerde bir süs bitkisidir. Kumlu topraklarda yetişir. Yeşil kısımları tüylü ve oyalıdır. Çoğunun çiçekleri beyaz veya pembedir. Losyon yapımında kullanılır.
Faydası : Cildi güzelleştirir. İshali keser. Boğaz ağrılarını giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. Nikriste de faydalıdır.
Ballıbabagillerden; yurdumuzun hemen hemen her bölgesinde yetişen, beyaz tüylerle kaplı, alçak bir bitkidir. Yaprak kenarları alta doğru kıvrıktır. Çiçekleri beyazdır. Ev ilaçlarında çiçekli bitki kullanılır.
Faydası : Mide rahatsızlıklarını giderir. Sinirleri uyarır. Ateşi düşürür. Egzamaya faydalıdır. Vücuda kuvvet verir.
Hemoroid (basur) anüs ve alt rektumda bulunan damarların şişmesi ve bazende iltihaplı halidir. Hemoroid çok yaygın bir rahatsızlık durumudur. Bu sorun ağrılı olabilir, ancak genellikle ciddi değildir. Pelvik ve rektal bölgedeki damarlar üzerinde çok fazla baskı hemoroid oluşmasına neden olur.
Bağırsak hareketleri sırasında İshal veya kabızlık gibi ya da gebeliğin son 6 ayında artan baskı ıkınma gibi (en sık nedeni) ya da fazla kilolu olmak da hemoroide yol açabilir.
Hemoroid tedavisinde ev tedavileri kullanarak ve yaşam tarzı değişiklikleri ile bu rahatsızlık önlenebilir.
1. Semptomları Hafifletme
Şişkinliği rahatlatmak için, anal bölgeye soğuk kompres veya buz torbası uygulayın. Bir gün boyunca iki ya da üç kez 10-15 dakika ılık suda anal bölgeye kompres rahatlama sağlar. Bir sıcak su oturma banyosu da etkilidir.
2. Ev Yapımı ilaçların Uygulanması
Elma Sirkesi : Tuvalet kağıdı veya bir parça pamuğu Elma sirkesine batırın ve anal bölge üzerinde uygulayın bu bölgede inflamasyonu azalır Belirtiler düzelene kadar bun yöntemi uygulayın. Ayrıca oturma banyosu için sıcak suya yarım fincan elma sirkesi ekleyebilirsiniz.
Hindistan Cevizi Yağı : Bir parça pamuk yardımıyla Hemoroid bölgeye doğrudan hindistan cevizi yağı uygulayın, durulayın ve bu işlemi günde bir kaç kez tekrarlayın.
Witch Hazel : Türkiye'de cadıfındığı, hamamelis, güvercinağacı olarakta bilinir. Witch Hazel bir büzücü, şifa ağacı ve hemoroid için bilinen en eski doğal ilaçlardan biridir. SBir ped ya da pamuğu hamamelis ile ıslatın ve bölgeye uygulayın. Etkilenen bölgeye aloe vera uygulayarak semptomlar da rahatlama sağlanabilir.
3. Topikal Tedaviler
Hemoroid için uygulanan kremler veya fitiller iltihabı azaltan, hidrokortizon içerir. Ayrıca ağrı kesiciler veya semptomları hafifletmek için büzücü özelliği bulunan hamamelis (Witch Hazel) içeren yastıklar kullanabilirsiniz. Ağrı ve rahatsızlığı gidermek için asetaminofen, ibuprofen, aspirin içeren ilaçlar yardımcı olabilir.
4. Yaşam Kalitesini Geliştirin
Dışkıyı yumuşak tutmaya yardımcı olması için her gün altı ila sekiz bardak su ve diğer sıvılar (alkol değil) içiniz.
Aşırı kilo Anal bölgede baskıya neden olur, bu yüzden fazla kilolardan kurtulmak, bölgede basıncı hafifletmeye azaltmaya yardımcı olacaktır. Dışkılama dürtüsü hissetteğinizde bu ihtayıcı gidermeye çalışın gidin. Bağırsak hareketinin geçmesi bekler ya da geç dışkılama,dışkının kuru olmasına ve hastalıklı bölgenin tahriş olmasına neden olur. Oturma alışkanlığınıza dikkat edin, örneğin taburede oturmak alt rektum damarlarında daha fazla baskı oluşturur.
5. Alışkanlıklarızı Değiştirin
Anüs damarları üzerindeki baskıyı azaltmak için, özellikle tuvalete, çok uzun süre oturmaktan kaçının. Çalışıyor ve tüm gün sandalyede oturmak zorundaysanız, Sandalye üzerinde halka şeklinde bir yastık kullanmalı ve düzenli olarak kısa molalarla sandalyeden kalkmalısınız. Çömelme pozisyonunda tuvalet alışkanlığı, hemoroid ağrısına ve rahatsızlığa neden olabilir. Oturmalı tuvaletler rahatlatmaya yardımcı olur.
6. Hijyen Sağlayın
Yumuşak tuvalet kağıdı ya da alkol ya da parfüm içermeyen ıslak peçeteler kullanarak, tuvalet sonrası anal bölgeyi temizleyin. Alkol bazlı mendil kullanmaktan kaçının, ılık su ile hafifçe anal bölgeyi temizleyin.
7. Lif Alımını Arttırın
Daha fazla meyve, sebze ve tam tahıllı besinler yiyin. Yatersiz lif alımı hemoroide neden olabilir veya mevcut hemoroid belirtileri kötüleştirebilir Yeterli miktarda Lif alımı tuvalet esnasında zorlanmaları önlemeye yardımcı olacaktır. Araştırmalar Metamucil ve Citrucel gibi lif takviyelerinin, genel belirtileri azalttığı ve hemoroid kanama riskini azalttığını göstermiştir.
Yüksek Lifli Gıdalar
Meyveler : Elma, ahududu, muz, armut, portakal, çilek, kuru üzüm, kuru incir
Tahıllar : Kepekli spagetti, arpa, yulaf kepekli çörek, kepek gevreği, yulaf ezmesi, patlamış mısır, kahverengi pirinç, çavdar ekmeği, kepekli veya tahıllı ekmek
Baklagiller ve Tohumlar : Badem, mercimek, bezelye, yeşil fasulye, kuru fasulye, cevizler, fıstık, ayçiçeği çekirdekleri
Sebze : Havuç, domates, enginar, brokoli, bezelye, şalgam, mısır, Brüksel lahanası, patates.
8. Egzersizler
Bazı egzersizlerin anal bölgede kan dolaşımını artırma etkisi vardır. Kollarınızı başınızın üstünde yükselterek dik durun ve yavaş yavaş ayak ucunda yükselir. Ardından, ellerinizi ayak parmağınıza değecek kadar öne eğilin. Bu egzersizin birkaç kez tekrarlanması anal sfinkter kaslarının yükselmesine neden olur. Bu hareketler kan akışını artırır ve tromboze basur etkisini azaltır.
Bal Bütün Dertlere Devadır;
Bal Vücudun herhangi bir yara, çıban vs. gibi bir şey çıktığında üzerine merhem olarak bal sürülürse gayet iyi gelir. Bal yemek insanı gençleştirir, ruhu kuvvetlendirir, dinçliği artırır, istek ve arzuyu tahrik eder, gençliği korur, güzel ve düzgün konuşmaya verile olur.
Hz.Ali R.A. buyurmuşlardır ki “helal para ile alınan bal, yağmur suyu ile karıştırılıp içilirse, bir çok hastalıklar için şifadır demiştir.
Peygamber Aleyhis-Selam da, bir hadisi şeriflerinde “ doğum yapan (loğusa) kadınlar için yaş hurma, hasta kimseler için ise bal gibi şifa yoktur” buyurmuşlardır.
Bal ilaç yapımında kullanılan bir maddedir. İlaçların kuvvetlerinin uzun müddet konmasında, mideyi takviyede bal gibisi yoktur.
Bal, zehirlenmeye karşı kullanılan ilaçların içine katılır. Çünkü bal, ilacın kuvvetini artırır ve uzun müddet korur.
Bal, müfret ilaçların da terkibine katılır, onu güzelleştirir ve onun cüzlerini birbirinden ayırır. Bal, ilaçlardaki kötü kokuyu giderir ilaçları, insan tabiatı ile ilaç arasında normal bir hale getirir.
Bal, ılık su ile şerbet yapılıp içilirse, mide hastalıkları için şifalıdır.
Bu basit önlemlerle gripten korunabilirsiniz.
Grip virüsünün vücuda girmesi ile başlayan bulgular genellikle 7-10 günde iyileşme ile sonuçlansa da, bazen sinüzit, bronşit veya zatürre gibi bazı ciddi enfeksiyonlara yol açabiliyor. Özellikle grip salgınlarının yaygın olduğu sonbahar ve kış aylarında alacağınız basit önlemler ile gripten korunabilirsiniz:
Dengeli beslenin Vücudun ihtiyacı olan protein, karbonhidrat, yağ ve vitaminler yeterli olarak alınmazsa, vücut direnci düşer ve solunum organları mukoza hücreleri de bu durumdan etkilenir.
Yeterli miktarda su için Solunum mukoza hücrelerinin nemli olması, virüs taşıyan damlacıkların etkisine karşı direnci sağlar. Bu nedenle özellikle su içme ihtiyacının azaldığı kış mevsimi de dahil olmak üzere, her dönemde günde 8-10 bardak su içilmesi faydalıdır.
Düzenli spor yapın Sağlıklı yaşamın bir parçası olan spor, gripten korunmak için de çok önemlidir. Yetişkin biri için haftada 3 gün, günde 1 saat olmak üzere spor yapılması faydalıdır.
EGZAMA (DERMATİT)
Atopik ekzama : Çok yaygın görülen ve sebebi bilinmeyen bu kaşıntılı hastalık, karakteristlik olarak bebek, çocuk, ergenlik ve genç erişkinlerin yüz ve eklem iç derisi bölgelerinde ( dirsek iç, diz iç alanlarında, el bilekleri v.s. ) görülür.
Bu hastalıktaki en önemli sorun, kaşıntıdır. Devamlı kaşınma sonucunda deride kaşıntı izleri, deri çizgilerinde belirginleşme ve sonunda kronik deri kalınlaşması gelişir.
Atopik dermatiti olan hastaların sıklıkla astımı da vardır. Bahar nezlesi ( saman nezlesi ) çok sık görülür. Atopik dermatit, astım ve bahar nezlesinin, bağışıklık sisteminde olan bir hatadan kaynaklandığı mekanizması varlığı düşünülmektedir.
Atopik dermatit kalıcı ve aralıklarla alevlenerek devam edegelen bir hastalıktır. Yoğun ve inatçı kaşıntı çok rahatsızlık verdiği için yağlı nemlendiricilerin kullanılması hem hastalığın bulgularının rahatlamasını hem de derinin korunmasını sağlamaktadır.
Atopik dermatit tedavisindeki en etkili lokal tedavi, kortikosteroitler’dir. Son zamanlarda, immün spresif etkili, haricen kullanılan ilaçlar da tedavide etkili olarak kullanılmaktadır.
Şiddetli atopik dermatit hastalarında lokal tedaviye cevap alınamaz. Bu durumda sistemik kortikosteroitler, siklosporin,ultraviyole ışınları uygulanan tedavilerden bazılarıdır.
Seboroik ekzama : Toplumda çok sık görülen bu ekzama türü saçlı bölgelerde, kulak iç ve dış katlantılarında, burun kıvrımlarında, göz kapağı, kaş, çene alanları gibi yüz cildinde, derinin kasık, meme altı, koltuk altı gibi katlantı yerlerinde, gövdenin orta kısımları gibi deri bölgelerinde görülür.
Genellikle etkilenen deri bölgelerinde pullu, kabuklu, kırmızı görüntüler olabildiği gibi çok sayıda küçük, iltihaplı görüntüler de olabilir. Orta ve ileri yaş erkeklerde daha sık görülen üst gövde seboroik dermatit tutulumlarında özellikle yuvarlak şekilli pullanmalar görülür.
Seboroik dermatit, her iki cinsiyette ve her yaşta yaygındır. Seboroik dermatitte tedavide hafif kortikosteroidli preparatlar, mikrobik sebebi ortadan kaldıran lokal tedaviler etkili olabilmektedir.
Nummuler ekzama : Sebebi bilinmeyen özellikle kol ve bacaklarda pullu, kaşıntılı, kırmızı, sınırları keskin, yuvarlak alanların bulunmasıyla ayırt edilen bir ekzama türüdür.
Nummuler ekzama, deride görülen yuvarlak, kırmızı, pullu özellikleri nedeniyle; sedef hastalığı, mantar hastalığı, bowen hastalığı ile ayırıcı tanısı yapılır.
Tedavide genellikle kortikosteroidler, lokal formda kullanılmakta ve nemlendiriciler tedavide ek olarak fayda sağlamaktadır.
Bacak ekzaması : Diğer adıyla Venöz ekzama’dır. Hastaların çoğunda görülen ekzama toplardamar ülser tedavisinde kullanılan lokal bir tedaviye karşı gelişen alerjik temas duyarlılığı sonucunda oluşur.
Tedavide temas aşırı duyarlılığı tespit edilip sorumlu ilaç kesilmelidir. Yumuşatıcı ve hafif kortikosteroid merhemler kullanılabilir.
El ve Ayaklardaki Pomfliks ekzama : El ve ayaklarda yerleşen, özellikle parmak yan yüzlerinde küçük küçük çok sayıda su toplamış görüntülerle seyreden pomfliks dermatitde el ve ayaklar birlikte yada ayrı ayrı hasta olabilir.
Hastalığın oluşma zemininde terleme bozukluğu, nikel metaline karşı temas alerjisi, duygusal yoğunluk ve stres etkili olduğu düşünülmektedir. Hastalık şiddetli kaşıntıya yol açabilir. 12-40 yaşları arasında sıklıkla görülür. Nüksler olabilir.
Tedavisinde yaş pansuman, lokal kortikosteroidler ilk seçeneklerdir.
Kuruluk ekzaması : Bacak derisinin ön kısmı, uyluğun ön ve yan kısımları, üst kol ve ön kolların dış yüzleri ve sırt, bu ekzamada en etkilenen deri bölgeleridir. Tutulan deri alanları, kaşıntılı, pembe, pürtüklü, küçük ince deri yarıkları olan, deri çizgilerinin belirgin olduğu, tuhaf bir kaldırım taşı döşemesi görüntüsündedir. Özellikle nem oranı az olan bölgelerde yaşayan kişiler ve çok sıcak banyolardan sonra daha sık görülür.
Tedavide nemlendiriciler ve gerektiğinde hafif kortikosteroidler lokal olarak kullanılır.
Alerjik ekzama : Derinin bir maddeyle temas ettiğinde gelişen aşırı duyarlılık sonucu deride görülen kaşıntılı, kızartılı, sonrasında su toplamalı, gelişen döküntülerle adlandırılan bir ekzama türüdür.
Yaşantımızda çok sayıda madde alerjik temas ekzaması yapabilir. Ekzama çok ani olduğunda döküntü, maddenin deriye temasından birkaç saat sonra oluşmaya başlar. Bu durumda ilk başta kaşıntı olur ve maddenin deriye temas ettiği alanda kızarma, şişme ve su toplama oluşmaya başlar. En yaygın görülen alerjik temas ekzaması nikel metali kaynaklıdır. Örneğin kot kumaşının metal düğmelerindeki nikele bağlı gelişen alerjik temas ekzaması buna en güzel örnektir. Bazen alerjiler boyalara karşıda gelişebilir. Giydiğimiz elbiselerdeki boyalar temas ekzaması yapabilir. Bazı kremler, merhemler, koyun yünü yağı, saç boyaları, kozmetikte kullanılan parfümler temas ekzaması yapabilir.
Alerjik temas ekzaması çok sık görülür. Çocuk ve yaşlılarda sıklığı daha azdır.
Alerjik temas ekzamasının tanısında, cilt doktorunun uygulayacağı deri yama testi ( PATCH testi ) sıklıkla kullanılır). Bu testte alerjiye neden olabilecek olası maddeler 48 saat boyunca özel kaplar içerisinde deri ile temasta bırakılır. 48 ve 72 saat sonrasında test sonucu pozitif ise o deri alanında kızarıklık, şişme, su toplama gibi döküntü gelişir. Test sonucunda alerjen olarak tespit edilen maddeler pozitiflik derecesine göre rapor edilir. Ve maddeler hakkında bilgi verilir.
Alerjik temas ekzamasında tedavide, alerjiye neden olan maddeyi tespit etmek ve deriye tekrar temasını önlemek çok önemlidir. Lokal kortikosteroidler ve nemlendiricilerin kullanımı alerjik temas ekzamasının iyileşme hızını artırır.
İrritan ekzama : Deriye temas eden, derinin fizyolojik koruma fonksiyonunu hasara uğratan, kimyasal ( örneğin: alkali asit çözeltileri,deterjan ) ve fiziksel ( örneğin : ultraviyole ve röntgen ışınları ) etkenlerle temas sonucu ortaya çıkan ekzama türü, irritan ekzamadır. Bu ekzama türü irritan maddenin, deriye temas yerinde yeterli miktarda ve yeterli sürede kalmasıyla ortaya çıkar. İrritan ekzamalar genellikle irritan maddenin deriye temas ettiği yer ile sınırlıdır. Bazen yaygın temaslar sonucu geniş döküntülerde oluşabilir. Pullanma, kırmızı, deride yarık ve küçük yaralı alanlar görülür. En sık el cildi tutulur. Avuç içi ve parmakların iç yüzleri sıklıkla etkilenir. En sık ev kadınlarında görülen “ev kadını ekzaması” süregelen bir irritan ekzamadır. Aşırı su, sabun ve deterjan birlikteliği ile ortaya çıkması kolaylaşır. Kuaförler, aşçılar, sağlık personeli, temizlik işçileri en önemli risk grupları arasındadır. Hastalık kronikleştikçe parmak çevresi enfeksiyonları ve tırnak bozuklukları gibi komplikasyonlar da tabloya eklenebilir. Hastalık aylarca, bazen yıllarca sürebilir. Derideki yarıkların derinleşmesi ile kanama oluşabilir.
İrritan ekzamayı kontrol altına alabilmek için iritasyonun önlenmesi gereklidir. Tedavide lokal kortikosteroidler geçici bir rahatlama sağlayabilirler.
Atopik ekzama : Çok yaygın görülen ve sebebi bilinmeyen bu kaşıntılı hastalık, karakteristlik olarak bebek, çocuk, ergenlik ve genç erişkinlerin yüz ve eklem iç derisi bölgelerinde ( dirsek iç, diz iç alanlarında, el bilekleri v.s. ) görülür.
Bu hastalıktaki en önemli sorun, kaşıntıdır. Devamlı kaşınma sonucunda deride kaşıntı izleri, deri çizgilerinde belirginleşme ve sonunda kronik deri kalınlaşması gelişir.
Atopik dermatiti olan hastaların sıklıkla astımı da vardır. Bahar nezlesi ( saman nezlesi ) çok sık görülür. Atopik dermatit, astım ve bahar nezlesinin, bağışıklık sisteminde olan bir hatadan kaynaklandığı mekanizması varlığı düşünülmektedir.
Atopik dermatit kalıcı ve aralıklarla alevlenerek devam edegelen bir hastalıktır. Yoğun ve inatçı kaşıntı çok rahatsızlık verdiği için yağlı nemlendiricilerin kullanılması hem hastalığın bulgularının rahatlamasını hem de derinin korunmasını sağlamaktadır.
Atopik dermatit tedavisindeki en etkili lokal tedavi, kortikosteroitler’dir. Son zamanlarda, immün spresif etkili, haricen kullanılan ilaçlar da tedavide etkili olarak kullanılmaktadır.
Şiddetli atopik dermatit hastalarında lokal tedaviye cevap alınamaz. Bu durumda sistemik kortikosteroitler, siklosporin,ultraviyole ışınları uygulanan tedavilerden bazılarıdır.
Seboroik ekzama : Toplumda çok sık görülen bu ekzama türü saçlı bölgelerde, kulak iç ve dış katlantılarında, burun kıvrımlarında, göz kapağı, kaş, çene alanları gibi yüz cildinde, derinin kasık, meme altı, koltuk altı gibi katlantı yerlerinde, gövdenin orta kısımları gibi deri bölgelerinde görülür.
Genellikle etkilenen deri bölgelerinde pullu, kabuklu, kırmızı görüntüler olabildiği gibi çok sayıda küçük, iltihaplı görüntüler de olabilir. Orta ve ileri yaş erkeklerde daha sık görülen üst gövde seboroik dermatit tutulumlarında özellikle yuvarlak şekilli pullanmalar görülür.
Seboroik dermatit, her iki cinsiyette ve her yaşta yaygındır. Seboroik dermatitte tedavide hafif kortikosteroidli preparatlar, mikrobik sebebi ortadan kaldıran lokal tedaviler etkili olabilmektedir.
Nummuler ekzama : Sebebi bilinmeyen özellikle kol ve bacaklarda pullu, kaşıntılı, kırmızı, sınırları keskin, yuvarlak alanların bulunmasıyla ayırt edilen bir ekzama türüdür.
Nummuler ekzama, deride görülen yuvarlak, kırmızı, pullu özellikleri nedeniyle; sedef hastalığı, mantar hastalığı, bowen hastalığı ile ayırıcı tanısı yapılır.
Tedavide genellikle kortikosteroidler, lokal formda kullanılmakta ve nemlendiriciler tedavide ek olarak fayda sağlamaktadır.
Bacak ekzaması : Diğer adıyla Venöz ekzama’dır. Hastaların çoğunda görülen ekzama toplardamar ülser tedavisinde kullanılan lokal bir tedaviye karşı gelişen alerjik temas duyarlılığı sonucunda oluşur.
Tedavide temas aşırı duyarlılığı tespit edilip sorumlu ilaç kesilmelidir. Yumuşatıcı ve hafif kortikosteroid merhemler kullanılabilir.
El ve Ayaklardaki Pomfliks ekzama : El ve ayaklarda yerleşen, özellikle parmak yan yüzlerinde küçük küçük çok sayıda su toplamış görüntülerle seyreden pomfliks dermatitde el ve ayaklar birlikte yada ayrı ayrı hasta olabilir.
Hastalığın oluşma zemininde terleme bozukluğu, nikel metaline karşı temas alerjisi, duygusal yoğunluk ve stres etkili olduğu düşünülmektedir. Hastalık şiddetli kaşıntıya yol açabilir. 12-40 yaşları arasında sıklıkla görülür. Nüksler olabilir.
Tedavisinde yaş pansuman, lokal kortikosteroidler ilk seçeneklerdir.
Kuruluk ekzaması : Bacak derisinin ön kısmı, uyluğun ön ve yan kısımları, üst kol ve ön kolların dış yüzleri ve sırt, bu ekzamada en etkilenen deri bölgeleridir. Tutulan deri alanları, kaşıntılı, pembe, pürtüklü, küçük ince deri yarıkları olan, deri çizgilerinin belirgin olduğu, tuhaf bir kaldırım taşı döşemesi görüntüsündedir. Özellikle nem oranı az olan bölgelerde yaşayan kişiler ve çok sıcak banyolardan sonra daha sık görülür.
Tedavide nemlendiriciler ve gerektiğinde hafif kortikosteroidler lokal olarak kullanılır.
Alerjik ekzama : Derinin bir maddeyle temas ettiğinde gelişen aşırı duyarlılık sonucu deride görülen kaşıntılı, kızartılı, sonrasında su toplamalı, gelişen döküntülerle adlandırılan bir ekzama türüdür.
Yaşantımızda çok sayıda madde alerjik temas ekzaması yapabilir. Ekzama çok ani olduğunda döküntü, maddenin deriye temasından birkaç saat sonra oluşmaya başlar. Bu durumda ilk başta kaşıntı olur ve maddenin deriye temas ettiği alanda kızarma, şişme ve su toplama oluşmaya başlar. En yaygın görülen alerjik temas ekzaması nikel metali kaynaklıdır. Örneğin kot kumaşının metal düğmelerindeki nikele bağlı gelişen alerjik temas ekzaması buna en güzel örnektir. Bazen alerjiler boyalara karşıda gelişebilir. Giydiğimiz elbiselerdeki boyalar temas ekzaması yapabilir. Bazı kremler, merhemler, koyun yünü yağı, saç boyaları, kozmetikte kullanılan parfümler temas ekzaması yapabilir.
Alerjik temas ekzaması çok sık görülür. Çocuk ve yaşlılarda sıklığı daha azdır.
Alerjik temas ekzamasının tanısında, cilt doktorunun uygulayacağı deri yama testi ( PATCH testi ) sıklıkla kullanılır). Bu testte alerjiye neden olabilecek olası maddeler 48 saat boyunca özel kaplar içerisinde deri ile temasta bırakılır. 48 ve 72 saat sonrasında test sonucu pozitif ise o deri alanında kızarıklık, şişme, su toplama gibi döküntü gelişir. Test sonucunda alerjen olarak tespit edilen maddeler pozitiflik derecesine göre rapor edilir. Ve maddeler hakkında bilgi verilir.
Alerjik temas ekzamasında tedavide, alerjiye neden olan maddeyi tespit etmek ve deriye tekrar temasını önlemek çok önemlidir. Lokal kortikosteroidler ve nemlendiricilerin kullanımı alerjik temas ekzamasının iyileşme hızını artırır.
İrritan ekzama : Deriye temas eden, derinin fizyolojik koruma fonksiyonunu hasara uğratan, kimyasal ( örneğin: alkali asit çözeltileri,deterjan ) ve fiziksel ( örneğin : ultraviyole ve röntgen ışınları ) etkenlerle temas sonucu ortaya çıkan ekzama türü, irritan ekzamadır. Bu ekzama türü irritan maddenin, deriye temas yerinde yeterli miktarda ve yeterli sürede kalmasıyla ortaya çıkar. İrritan ekzamalar genellikle irritan maddenin deriye temas ettiği yer ile sınırlıdır. Bazen yaygın temaslar sonucu geniş döküntülerde oluşabilir. Pullanma, kırmızı, deride yarık ve küçük yaralı alanlar görülür. En sık el cildi tutulur. Avuç içi ve parmakların iç yüzleri sıklıkla etkilenir. En sık ev kadınlarında görülen “ev kadını ekzaması” süregelen bir irritan ekzamadır. Aşırı su, sabun ve deterjan birlikteliği ile ortaya çıkması kolaylaşır. Kuaförler, aşçılar, sağlık personeli, temizlik işçileri en önemli risk grupları arasındadır. Hastalık kronikleştikçe parmak çevresi enfeksiyonları ve tırnak bozuklukları gibi komplikasyonlar da tabloya eklenebilir. Hastalık aylarca, bazen yıllarca sürebilir. Derideki yarıkların derinleşmesi ile kanama oluşabilir.
İrritan ekzamayı kontrol altına alabilmek için iritasyonun önlenmesi gereklidir. Tedavide lokal kortikosteroidler geçici bir rahatlama sağlayabilirler.
Böbrek Nedir?
Böbrek, vücudumuzda omurgamızın sağ ve solunda, karnımızın arka duvar kısmına doğru yayılmış olan, temel bir atılım organımızdır. Böbreklerimiz yaklaşık olarak 5-7cm eninde 12-15cm boy ölçüsüne sahiptirler. Kanımızdaki zararlı maddeleri süzme görevini yerine getiren bu organımız 150-250gr. ağırlığındadır. Soldaki böbreğimiz sağdaki böbreğimize oranla daha büyüktür. Ayrıca böbreklerimiz, nefes aldığımız zamanlarda 2-3 cm aşağıya doğru hareket etmektedirler.
Böbrek Hastalıkları Nelerdir?
Vücudumuzdaki her organda olduğu gibi böbreklerimizin de bazı hastalıklara yakalanma riskleri vardır. Günümüzde en çok bilinen 6 adet böbrek hastalığı vardır. Bunlar;
• Nefrit: Nefronların iltihaplanması sonucu oluşan bir hastalıktır. Bu hastalık böbrek yetmezliğinin oluşmasındaki en önemli sebeplerden birisidir.
• Albumin: Böbreğimizde bulunan idrar süzme kapsüllerinin tam randımanlı olarak çalışmamasından dolayı oluşan bir hastalıktır.
• Böbrek Taşları: Kişide bulunan idrar yollarında oluşan iltihap sonucu eğer bir tıkanma olur ise, buradaki maddeler çökelerek vücudumuzda böbrek taşlarını oluşturmaktadır. Bunun sonucunda böbrek taşları da böbreğimizde ciddi anlamda şiddetli ağrı ve kanamalara sebebiyet vermektedir. Bazen bu hastalıkta idrarın kanlı çıktığı da görülmüştür.
• Üremi: Bu hastalık böbreğin yeterli derecede üreyi süzememesi sonucu oluşmaktadır. Bu hastalık kanda bulunan üre miktarı artması sonucu oluşmaktadır.
• Böbrek Kanseri: Böbrek kanserinde orta yaş üzeri ve çocuk tümörü olmak üzere iki türlü tümör vardır. Orta yaş üzeri tümörüne “renal hücreli karsinom” denilmektedir. Çocuk tümörüne ise “Wilm’s tümörü” denilmektedir. Bu iki tümörün belirtisi ise, idrarın kanlı olması ve karnınızda oluşan sancılı ağrılardır. Eğer tümör erken teşhis edilirse tedavi şansı yüksektir.
• Böbrek Yetmezliği: Kronik ve Akut böbrek yetmezliği olarak 2 gruba ayrılmaktadır. Kişideki böbreklerin tam olarak görevini yerine getirememesi sonucu bu hastalık ortaya çıkmaktadır. Bu hastalığın olup olmadığını, kanımızdaki kreatinin ve üre oranına baktırarak öğrenebiliriz.
Böbrek Hastalıklarının Belirtileri Nelerdir?
Yukarıda belirttiğimiz böbrek hastalıklarının belirtileri, diğer hastalıklar kadar kendini kolay kolay ele vermez. Böbrek hastalıklarının genel belirtileri ise;
• Sık sık idrar yapmaya çıkma
• Nefes darlığı
• Karın kısmınızda devamlı olarak ağrı
• İdrarın kanlı gelmesi
• Sürekli bulantı hali
• İdrar yapmaya hiç çıkamama
• Ayak ve el bölgelerinde şişme
gibi belirtilerdir.
Eğer kendinizde böbrek hastalığından şüpheleniyor iseniz, idrar tahlili yaptırarak bu şüphelerden kurtulabilirsiniz. 6 aylık süreçlerde yapılacak idrar tahlilleri böbrek hastalıklarının erken teşhisinde çok önemlidir. Bu sayede tedavi edilebilme olasılığı daha yüksektir.
Böbrek Hastalıklarından Kurtulmak İçin Şifalı Bitkiler
Böbrek hastalıklarını önlemek için en iyi yöntem doktorunuzun size tavsiye edeceği yöntemdir. Buradaki şifalı bitkileri denemeden önce doktorunuza danışarak onayladığı takdirde ek bir tedavi yöntemi gibi algılayıp bu şekilde bu bitkileri deneyebilirsiniz.
Böbrek hastalığına iyi gelen şifalı bitkiler şunlardır;
• Ayrıkotu: İdrar söktürücü olarak bilinen bu bitki ayrıca mesane ve böbrek taşlarını düşürmeye de yardımcı olabilmektedir. Ayrıca böbreklerdeki iltihapları da giderebilmektedir.
• Badem: Böbrek ve mesane yolunda oluşan iltihapları gidermeye yardımcı olur. Ayrıca böbrekte oluşan ağrıları da giderebilmektedir.
• Bakla: İdrar yollarını temizleyerek böbrek ağrılarını dindirmektedir. Ayrıca böbrekte oluşan kum ve taşları da düşürmeye yardımcı olur.
• Çilek: İdrar yollarını temizlemeye yardımcı olmaktadır.
• Enginar: Böbrekte oluşan kumların dökülmesine yardımcı olmaktadır.
• Isırganotu: Böbrek ağrılarını gidermesinin yanı sıra, idrar yollarını da temizler.
• Maydanoz: Böbrekleri çalıştırır ve idrara çıkmanıza yardımcı olur.
• Pırasa: Böbrekte oluşan taş ve kumların düşürülmesine yardımcı olmaktadır.
• Turp: Böbreklerde bulunan mikropları öldürerek, böbreğinizde bulunan taş ve kumların dökülmesine yardımcı olur.
• Üzüm:Böbreğimizdeki taşların ve kumların düşürülmesine yardımcı olur.
Böbrek, vücudumuzda omurgamızın sağ ve solunda, karnımızın arka duvar kısmına doğru yayılmış olan, temel bir atılım organımızdır. Böbreklerimiz yaklaşık olarak 5-7cm eninde 12-15cm boy ölçüsüne sahiptirler. Kanımızdaki zararlı maddeleri süzme görevini yerine getiren bu organımız 150-250gr. ağırlığındadır. Soldaki böbreğimiz sağdaki böbreğimize oranla daha büyüktür. Ayrıca böbreklerimiz, nefes aldığımız zamanlarda 2-3 cm aşağıya doğru hareket etmektedirler.
Böbrek Hastalıkları Nelerdir?
Vücudumuzdaki her organda olduğu gibi böbreklerimizin de bazı hastalıklara yakalanma riskleri vardır. Günümüzde en çok bilinen 6 adet böbrek hastalığı vardır. Bunlar;
• Nefrit: Nefronların iltihaplanması sonucu oluşan bir hastalıktır. Bu hastalık böbrek yetmezliğinin oluşmasındaki en önemli sebeplerden birisidir.
• Albumin: Böbreğimizde bulunan idrar süzme kapsüllerinin tam randımanlı olarak çalışmamasından dolayı oluşan bir hastalıktır.
• Böbrek Taşları: Kişide bulunan idrar yollarında oluşan iltihap sonucu eğer bir tıkanma olur ise, buradaki maddeler çökelerek vücudumuzda böbrek taşlarını oluşturmaktadır. Bunun sonucunda böbrek taşları da böbreğimizde ciddi anlamda şiddetli ağrı ve kanamalara sebebiyet vermektedir. Bazen bu hastalıkta idrarın kanlı çıktığı da görülmüştür.
• Üremi: Bu hastalık böbreğin yeterli derecede üreyi süzememesi sonucu oluşmaktadır. Bu hastalık kanda bulunan üre miktarı artması sonucu oluşmaktadır.
• Böbrek Kanseri: Böbrek kanserinde orta yaş üzeri ve çocuk tümörü olmak üzere iki türlü tümör vardır. Orta yaş üzeri tümörüne “renal hücreli karsinom” denilmektedir. Çocuk tümörüne ise “Wilm’s tümörü” denilmektedir. Bu iki tümörün belirtisi ise, idrarın kanlı olması ve karnınızda oluşan sancılı ağrılardır. Eğer tümör erken teşhis edilirse tedavi şansı yüksektir.
• Böbrek Yetmezliği: Kronik ve Akut böbrek yetmezliği olarak 2 gruba ayrılmaktadır. Kişideki böbreklerin tam olarak görevini yerine getirememesi sonucu bu hastalık ortaya çıkmaktadır. Bu hastalığın olup olmadığını, kanımızdaki kreatinin ve üre oranına baktırarak öğrenebiliriz.
Böbrek Hastalıklarının Belirtileri Nelerdir?
Yukarıda belirttiğimiz böbrek hastalıklarının belirtileri, diğer hastalıklar kadar kendini kolay kolay ele vermez. Böbrek hastalıklarının genel belirtileri ise;
• Sık sık idrar yapmaya çıkma
• Nefes darlığı
• Karın kısmınızda devamlı olarak ağrı
• İdrarın kanlı gelmesi
• Sürekli bulantı hali
• İdrar yapmaya hiç çıkamama
• Ayak ve el bölgelerinde şişme
gibi belirtilerdir.
Eğer kendinizde böbrek hastalığından şüpheleniyor iseniz, idrar tahlili yaptırarak bu şüphelerden kurtulabilirsiniz. 6 aylık süreçlerde yapılacak idrar tahlilleri böbrek hastalıklarının erken teşhisinde çok önemlidir. Bu sayede tedavi edilebilme olasılığı daha yüksektir.
Böbrek Hastalıklarından Kurtulmak İçin Şifalı Bitkiler
Böbrek hastalıklarını önlemek için en iyi yöntem doktorunuzun size tavsiye edeceği yöntemdir. Buradaki şifalı bitkileri denemeden önce doktorunuza danışarak onayladığı takdirde ek bir tedavi yöntemi gibi algılayıp bu şekilde bu bitkileri deneyebilirsiniz.
Böbrek hastalığına iyi gelen şifalı bitkiler şunlardır;
• Ayrıkotu: İdrar söktürücü olarak bilinen bu bitki ayrıca mesane ve böbrek taşlarını düşürmeye de yardımcı olabilmektedir. Ayrıca böbreklerdeki iltihapları da giderebilmektedir.
• Badem: Böbrek ve mesane yolunda oluşan iltihapları gidermeye yardımcı olur. Ayrıca böbrekte oluşan ağrıları da giderebilmektedir.
• Bakla: İdrar yollarını temizleyerek böbrek ağrılarını dindirmektedir. Ayrıca böbrekte oluşan kum ve taşları da düşürmeye yardımcı olur.
• Çilek: İdrar yollarını temizlemeye yardımcı olmaktadır.
• Enginar: Böbrekte oluşan kumların dökülmesine yardımcı olmaktadır.
• Isırganotu: Böbrek ağrılarını gidermesinin yanı sıra, idrar yollarını da temizler.
• Maydanoz: Böbrekleri çalıştırır ve idrara çıkmanıza yardımcı olur.
• Pırasa: Böbrekte oluşan taş ve kumların düşürülmesine yardımcı olmaktadır.
• Turp: Böbreklerde bulunan mikropları öldürerek, böbreğinizde bulunan taş ve kumların dökülmesine yardımcı olur.
• Üzüm:Böbreğimizdeki taşların ve kumların düşürülmesine yardımcı olur.
İnmemiş Testis
Erkek bebekte, doğum öncesi karında olan testisler (yumurtalıklar), 32-36 gebelik haftalarında skrotuma ( torbaya ) inerler. Ancak, bazı bebeklerde doğumda bu iniş tamamlanmamış olabilir. Eğer, bebeğin testisleri normal yerinde ele gelmiyorsa, kasıkta kalmış olabilir, skrotumun üstünde ele gelirler. Bazen de testisler, karın içinde olabilirler veya hiç gelişmemiş olabilirler.
İnmemiş Testis Kimlerde Görülür?
İnmemiş testis, anne karnındaki normal süreyi tamamlamadan doğan prematür bebeklerde daha sık görülmektedir.
Doğumda Yerinde Olan Testisler Sonradan Yukarı Çıkar mı?
Bazı çocuklarda, testisler bebeklikte yerinde olup çocuk büyüdükçe, testisleri karına birleştiren bağın yeterince hızlı büyümemesi sonucu yukarıda kalabilirler. Bu yüzden anaokulu, ilkokul çağındaki erkek çocukların testisleri de kontrol edilmelidir.
Retraktil Testis Nedir?
Bazı çocuklarda ise, retraktil testis denilen, bazen skrotuma inen bazen de yukarı kaçan testisler görülebilir. Eğer, testis günün büyük bölümünde skrotum dışında kalıyorsa, bunu da inmemiş testis gibi kabul edip tedavi etmek hastanın lehine olacaktır.
İnmemiş Testisin Yol Açtığı Riskler Nelerdir?
İnmemiş testis, ileride kısırlık veya kanser gelişimine zemin hazırlayabilir. Bazen kasık fıtığıyla da birlikte olabilir.
Ne Zaman Tedavi Edilir? Nasıl Tedavi Edilir?
İnmemiş testislerin çoğu ilk 3 ayda, bir bölümü de 3-6 ay arasında normal yerine iner. 6 ayda inmeyen testisin tedavi edilmesi gereklidir. Bazen hormon tedavisi denenir, ancak kesin tedavi ameliyattır. Operasyon ile testis normal yerine getirilir. Ameliyatın mümkün olan en kısa zamanda, tercihen 1 yaşı geçmeden yapılması uygun olur.
Erkek bebekte, doğum öncesi karında olan testisler (yumurtalıklar), 32-36 gebelik haftalarında skrotuma ( torbaya ) inerler. Ancak, bazı bebeklerde doğumda bu iniş tamamlanmamış olabilir. Eğer, bebeğin testisleri normal yerinde ele gelmiyorsa, kasıkta kalmış olabilir, skrotumun üstünde ele gelirler. Bazen de testisler, karın içinde olabilirler veya hiç gelişmemiş olabilirler.
İnmemiş Testis Kimlerde Görülür?
İnmemiş testis, anne karnındaki normal süreyi tamamlamadan doğan prematür bebeklerde daha sık görülmektedir.
Doğumda Yerinde Olan Testisler Sonradan Yukarı Çıkar mı?
Bazı çocuklarda, testisler bebeklikte yerinde olup çocuk büyüdükçe, testisleri karına birleştiren bağın yeterince hızlı büyümemesi sonucu yukarıda kalabilirler. Bu yüzden anaokulu, ilkokul çağındaki erkek çocukların testisleri de kontrol edilmelidir.
Retraktil Testis Nedir?
Bazı çocuklarda ise, retraktil testis denilen, bazen skrotuma inen bazen de yukarı kaçan testisler görülebilir. Eğer, testis günün büyük bölümünde skrotum dışında kalıyorsa, bunu da inmemiş testis gibi kabul edip tedavi etmek hastanın lehine olacaktır.
İnmemiş Testisin Yol Açtığı Riskler Nelerdir?
İnmemiş testis, ileride kısırlık veya kanser gelişimine zemin hazırlayabilir. Bazen kasık fıtığıyla da birlikte olabilir.
Ne Zaman Tedavi Edilir? Nasıl Tedavi Edilir?
İnmemiş testislerin çoğu ilk 3 ayda, bir bölümü de 3-6 ay arasında normal yerine iner. 6 ayda inmeyen testisin tedavi edilmesi gereklidir. Bazen hormon tedavisi denenir, ancak kesin tedavi ameliyattır. Operasyon ile testis normal yerine getirilir. Ameliyatın mümkün olan en kısa zamanda, tercihen 1 yaşı geçmeden yapılması uygun olur.
Ameliyat hakkında:
Meme küçültme memelerin derisi, yağ dokusu ve bezini eksilterek (kesip çıkartarak) yapılan bir ameliyattır.
Büyük ve sarkık memeler fiziksel bir takım rahatsızlıklara yol açarlar. Bunlar arasında, boyun, omuz ve sırt ağrısı, sutyenlerin omuzlarda oluşturduğu rahatsız edici oluklar, memelerde ağrı, meme altında doku yumuşamaları ve dermatozlar(kaşıntılı deri hastalıkları) sayılabilir. Genç kızlarda çok büyük memeler birtakım psikososyal sorunlara da yol açar ki genellikle bunlar utanma nedenidir. Bazı olgularda büyüklük tek taraflı olup, utanma duygusunu daha da artırabilir.
Meme küçültme ameliyatları meme gelişmesini tamamladıktan sonra yapılır. Ancak bunun bazı istisnaları vardır.
Meme büyümesi memenin gelişimine, gebeliğe ve aşırı kilo alımına bağlı olarak sıkça karşılaşılan bir sorundur. Genellikle hormonal bir soruna bağlı olmayan, son 6 ay içinde büyümesi durmuş ve küçültülmesi istenen göğüsler için cerrahi girişim düşünülür.
Meme küçültme memelerin derisi, yağ dokusu ve bezini eksilterek (kesip çıkartarak) yapılan bir ameliyattır.
Büyük ve sarkık memeler fiziksel bir takım rahatsızlıklara yol açarlar. Bunlar arasında, boyun, omuz ve sırt ağrısı, sutyenlerin omuzlarda oluşturduğu rahatsız edici oluklar, memelerde ağrı, meme altında doku yumuşamaları ve dermatozlar(kaşıntılı deri hastalıkları) sayılabilir. Genç kızlarda çok büyük memeler birtakım psikososyal sorunlara da yol açar ki genellikle bunlar utanma nedenidir. Bazı olgularda büyüklük tek taraflı olup, utanma duygusunu daha da artırabilir.
Meme küçültme ameliyatları meme gelişmesini tamamladıktan sonra yapılır. Ancak bunun bazı istisnaları vardır.
Meme büyümesi memenin gelişimine, gebeliğe ve aşırı kilo alımına bağlı olarak sıkça karşılaşılan bir sorundur. Genellikle hormonal bir soruna bağlı olmayan, son 6 ay içinde büyümesi durmuş ve küçültülmesi istenen göğüsler için cerrahi girişim düşünülür.
Meme küçültme ameliyatı yaptırmak isteyenlerin aşağıdaki bilgileri edinmesinde yarar vardır.
—Memelerdeki büyümenin hormonal bir soruna bağlı olup olmadığı,
—Memelerdeki büyümenin devam edip etmediği,
—Memede ele gelen ağrılı veya ağrısız bir kitle olup olmadığı,
—Memede geçirilmiş bir enfeksiyon veya cerrahi müdahale olup olmadığı.
Ameliyattan sonra memelerin işlevleri bozulur mu?
Meme başı ile süt kanalları arasındaki ilişkinin bozulmadığı ameliyat teknikleri öncelikle tercih edilmesine karşın, bazı iri göğüslerde bu ilişkinin bozulduğu ameliyat teknikleri tercih edilebilir.
Eğer ameliyat sonrasında meme başının yeri değişmemiş ve altındaki dokuyla olan irtibatı kopmamışsa meme, emzirme gibi işlevlerini yerine getirecektir. Ancak bu eskiye nazaran daha az gerçekleşecektir.
Memelerin çok büyük olduğu durumlarda meme başı altındaki dokudan ayrılarak yeri değiştirilebilir bu durumda emzirme gibi fonksiyonlar tamamen yok olacaktır.
Meme ameliyatı sonrasında kansere yakalanma riski artar mı?
Hayır, meme küçültme ameliyatı meme kanserine yakalanma oranını artırmamaktadır. Tersine bu ameliyat meme dokusunun küçülmesine bağlı olarak meme kanseri riskini düşürmektedir.
Ameliyat öncesi dikkat edilecekler:
Belirli bir yaşın üzerinde ve ele gelen kitlesi olanlarda girişim öncesi mamografi gibi görüntüleme tekniklerinden yararlanılır. Daha sonra göğüslerin boyutları, deri ve meme bezi özelliklerine göre kullanılması gereken tekniğe karar verilir. Ayrıca adet dönemlerinden önce göğüste gerginlik ve hassasiyet oluşuyorsa ameliyat bu döneme denk getirilmemelidir.
Ailede meme kanseri varsa mutlaka doktora bildirilmelidir.
Yara iyileşmesini olumsuz etkilediği için ameliyattan en az 15 gün öncesinden sigara bırakılmalı,
Aspirin benzeri kan sulandırıcı ilaçlar ameliyattan 1 hafta önce kesilmelidir.
Ameliyat öncesi ağır diyet rejimlerinden kaçınınız.
Soğuk algınlığı ya da başka bir enfeksiyon ameliyatın ertelenmesine sebep olabilir.
Ameliyat öncesinde sizin için gerekli olan tahlilleriniz ve anestezi için ön araştırmalar yapılarak ameliyat öncesi olası riskleriniz gözden geçirilmelidir. Bu sağlık için gereklidir.
Ameliyattan önce 3–4 gün süreyle yumuşak gıdalar alınmalı, posalı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
Ameliyattan bir gün önce akşam saatlerinde libalaks suppozituar ile bağırsak temizliği yapılmalıdır.
Ameliyattan önce en az 6–8 saat aç kalınmalıdır.
Ameliyat:
Ameliyat, işleme bağlı olarak 3–5 saat sürebilir. Ameliyat genel anestezi altında gerçekleştirilir(hasta bayıltılır). Daha önce yapılan işaretlemelere uygun olarak fazla olan deri –yağ ve meme dokusunun çıkarılmasından sonra meme derisi ve meme bezinin ayrı ayrı şekillendirilmesi; meme başı ve areolanın kanlanmasının ve duyusunun korunarak yeni anatomik yerine yerleştirilmesi yapılır.
Meme küçültme ameliyatında kullanılan tekniğe bağlı olarak meme başı çevresini içine alan, ters “T”, veya düz dik bir iz olacaktır. Buradaki iz (skar) yaşam boyu kalır, başlangıçta görünüm olarak rahatsız edici olsa da, zaman içinde iyi sonuç vermektedir. Bu yara izleri başlangıçta pembe-kırmızı renkte iken; hastada patolojik yara iyileşmesi söz konusu değilse aylar içinde giderek solar ve beyazlaşır. İzin genişliği en ideal tekniklerle bile hastadan hastaya değişir. Memedeki bu kalıcı izler genellikle hastalar tarafından problem olarak görülmemektedir.
Ameliyat sonrası:
Bacaklarınızı sık sık hareket ettirmeniz istenir(bacaklarınızda pıhtı oluşmasını engellemek için).
Memelerinizi kavrayan bir cerrahi sütyeni belli bir süreliğine takmanız istenir.
Ameliyat sonrası sıvı gıdalarla beslenmeniz istenir. Bu dönemde kabızlık çekmeniz olasıdır.
Size mutlaka ağrı kesiciler verilir. Bu ameliyat sonrasında ağrılı bir durum ortaya çıkartır.
Ameliyat sonrasında ilk günlerde vücut su toplayabilir. Bu durum hareketinizi de engelleyebilir.
Ameliyat sonrasında ilk günlerde mutlaka kol hareketleri yapmanız istenir.
Ameliyattan sonra 2 hafta boyunca kesinlikle sigara içmemeniz istenir zira sigara ameliyat yaralarının iyileşmesini engelleyen bir faktördür.
Ameliyattan sonra 6 hafta boyunca ağır işler yapmamanız istenir.
Ameliyattan sonra pansuman yerlerine dikkat etmek şartıyla yarım duş almanız faydanıza olacaktır.
Ameliyattan sonra ortaya çıkabilecek yan etkiler nelerdir?
Kanama: Ameliyat sırasında ve sonrasında ameliyat alanlarında nadiren kanama görülebilir. Kan kaybı miktarına göre kan vermek gerekebilir.
Hematom: Operasyon sonrasında meme dokusu altında hematom (kan birikmesi) gelişebilir. Bu durumda cerrahi müdahale de gerekebilir.
Enfeksiyon: Nadiren tüm meme bölgesinde kızarıklık, şişlik, kötü kokulu akıntı ve iltihap görülebilir. Antibiyotik tedavisi uygulanabilir.
Yağ nekrozu: Tüm meme bölgesinde beyaz veya sarı akıntı oluşturabilen ve uzun süre devam edebilecek yağ sızıntısı görülebilir. Bu durumun sonrasında bazen cerrahi müdahale gerekebilir.
Asimetri: Birçok kadının memelerinin biri diğerine göre daha büyüktür. Bu durum meme küçültme ameliyatı sonrasında da ortaya çıkabilir. Bazen cerrahi müdahaleyle düzeltilir.
Skar izi (yara izi):Her ameliyatta olduğu gibi bu ameliyatta da mutlaka yara izi olacaktır. Bu iz ilk başlarda pembe renkte olacaktır fakat zaman geçtikçe bu iz vücut rengine doğru değişim gösterir. Bu yara izi asla tam olarak yok olmaz.
Nedbe dokusu: Anormal yara iyileşmeleri sonucunda yara yerinde kaşıntı veya kabarıklık oluşabilir hatta bu kabarıklıklar cerrahi müdahaleye de ihtiyaç duyulabilir.
Duyu kaybı: Meme ucunda duyu kaybı ameliyattan sonra normaldir bazen bu duyu kaybı 3–12 ay kadar devam eder. Fakat genelde 1. yılın sonunda bu duyu kaybı yok olur. Fakat duyu eskisi kadar olamayacaktır.
Tatminkâr olmayan sonuç: Meme küçültme ameliyatından yetersiz sonuç alma olasılığı vardır. Göğüslerinizin şekli ve büyüklüğü sizi hayal kırıklığına uğratabilir. Bu durumda revizyon cerrahisi (düzeltme işlemleri) gerekebilir.
Ağrı: Memedeki anormal cilt ve derin doku nedbesi ağrı yapabilir.
Alerjik reaksiyonlar: Nadir vakalarda bant, dikiş malzemesi veya sürülen kremlere karşı lokal alerjik tepkiler bildirilmiştir.
Ek Cerrahi Gereklilik: Memelerin eskisi kadar olmasa da tekrar büyümesi, ikinci bir ameliyat gerektirebilir.
—Memelerdeki büyümenin hormonal bir soruna bağlı olup olmadığı,
—Memelerdeki büyümenin devam edip etmediği,
—Memede ele gelen ağrılı veya ağrısız bir kitle olup olmadığı,
—Memede geçirilmiş bir enfeksiyon veya cerrahi müdahale olup olmadığı.
Ameliyattan sonra memelerin işlevleri bozulur mu?
Meme başı ile süt kanalları arasındaki ilişkinin bozulmadığı ameliyat teknikleri öncelikle tercih edilmesine karşın, bazı iri göğüslerde bu ilişkinin bozulduğu ameliyat teknikleri tercih edilebilir.
Eğer ameliyat sonrasında meme başının yeri değişmemiş ve altındaki dokuyla olan irtibatı kopmamışsa meme, emzirme gibi işlevlerini yerine getirecektir. Ancak bu eskiye nazaran daha az gerçekleşecektir.
Memelerin çok büyük olduğu durumlarda meme başı altındaki dokudan ayrılarak yeri değiştirilebilir bu durumda emzirme gibi fonksiyonlar tamamen yok olacaktır.
Meme ameliyatı sonrasında kansere yakalanma riski artar mı?
Hayır, meme küçültme ameliyatı meme kanserine yakalanma oranını artırmamaktadır. Tersine bu ameliyat meme dokusunun küçülmesine bağlı olarak meme kanseri riskini düşürmektedir.
Ameliyat öncesi dikkat edilecekler:
Belirli bir yaşın üzerinde ve ele gelen kitlesi olanlarda girişim öncesi mamografi gibi görüntüleme tekniklerinden yararlanılır. Daha sonra göğüslerin boyutları, deri ve meme bezi özelliklerine göre kullanılması gereken tekniğe karar verilir. Ayrıca adet dönemlerinden önce göğüste gerginlik ve hassasiyet oluşuyorsa ameliyat bu döneme denk getirilmemelidir.
Ailede meme kanseri varsa mutlaka doktora bildirilmelidir.
Yara iyileşmesini olumsuz etkilediği için ameliyattan en az 15 gün öncesinden sigara bırakılmalı,
Aspirin benzeri kan sulandırıcı ilaçlar ameliyattan 1 hafta önce kesilmelidir.
Ameliyat öncesi ağır diyet rejimlerinden kaçınınız.
Soğuk algınlığı ya da başka bir enfeksiyon ameliyatın ertelenmesine sebep olabilir.
Ameliyat öncesinde sizin için gerekli olan tahlilleriniz ve anestezi için ön araştırmalar yapılarak ameliyat öncesi olası riskleriniz gözden geçirilmelidir. Bu sağlık için gereklidir.
Ameliyattan önce 3–4 gün süreyle yumuşak gıdalar alınmalı, posalı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
Ameliyattan bir gün önce akşam saatlerinde libalaks suppozituar ile bağırsak temizliği yapılmalıdır.
Ameliyattan önce en az 6–8 saat aç kalınmalıdır.
Ameliyat:
Ameliyat, işleme bağlı olarak 3–5 saat sürebilir. Ameliyat genel anestezi altında gerçekleştirilir(hasta bayıltılır). Daha önce yapılan işaretlemelere uygun olarak fazla olan deri –yağ ve meme dokusunun çıkarılmasından sonra meme derisi ve meme bezinin ayrı ayrı şekillendirilmesi; meme başı ve areolanın kanlanmasının ve duyusunun korunarak yeni anatomik yerine yerleştirilmesi yapılır.
Meme küçültme ameliyatında kullanılan tekniğe bağlı olarak meme başı çevresini içine alan, ters “T”, veya düz dik bir iz olacaktır. Buradaki iz (skar) yaşam boyu kalır, başlangıçta görünüm olarak rahatsız edici olsa da, zaman içinde iyi sonuç vermektedir. Bu yara izleri başlangıçta pembe-kırmızı renkte iken; hastada patolojik yara iyileşmesi söz konusu değilse aylar içinde giderek solar ve beyazlaşır. İzin genişliği en ideal tekniklerle bile hastadan hastaya değişir. Memedeki bu kalıcı izler genellikle hastalar tarafından problem olarak görülmemektedir.
Ameliyat sonrası:
Bacaklarınızı sık sık hareket ettirmeniz istenir(bacaklarınızda pıhtı oluşmasını engellemek için).
Memelerinizi kavrayan bir cerrahi sütyeni belli bir süreliğine takmanız istenir.
Ameliyat sonrası sıvı gıdalarla beslenmeniz istenir. Bu dönemde kabızlık çekmeniz olasıdır.
Size mutlaka ağrı kesiciler verilir. Bu ameliyat sonrasında ağrılı bir durum ortaya çıkartır.
Ameliyat sonrasında ilk günlerde vücut su toplayabilir. Bu durum hareketinizi de engelleyebilir.
Ameliyat sonrasında ilk günlerde mutlaka kol hareketleri yapmanız istenir.
Ameliyattan sonra 2 hafta boyunca kesinlikle sigara içmemeniz istenir zira sigara ameliyat yaralarının iyileşmesini engelleyen bir faktördür.
Ameliyattan sonra 6 hafta boyunca ağır işler yapmamanız istenir.
Ameliyattan sonra pansuman yerlerine dikkat etmek şartıyla yarım duş almanız faydanıza olacaktır.
Ameliyattan sonra ortaya çıkabilecek yan etkiler nelerdir?
Kanama: Ameliyat sırasında ve sonrasında ameliyat alanlarında nadiren kanama görülebilir. Kan kaybı miktarına göre kan vermek gerekebilir.
Hematom: Operasyon sonrasında meme dokusu altında hematom (kan birikmesi) gelişebilir. Bu durumda cerrahi müdahale de gerekebilir.
Enfeksiyon: Nadiren tüm meme bölgesinde kızarıklık, şişlik, kötü kokulu akıntı ve iltihap görülebilir. Antibiyotik tedavisi uygulanabilir.
Yağ nekrozu: Tüm meme bölgesinde beyaz veya sarı akıntı oluşturabilen ve uzun süre devam edebilecek yağ sızıntısı görülebilir. Bu durumun sonrasında bazen cerrahi müdahale gerekebilir.
Asimetri: Birçok kadının memelerinin biri diğerine göre daha büyüktür. Bu durum meme küçültme ameliyatı sonrasında da ortaya çıkabilir. Bazen cerrahi müdahaleyle düzeltilir.
Skar izi (yara izi):Her ameliyatta olduğu gibi bu ameliyatta da mutlaka yara izi olacaktır. Bu iz ilk başlarda pembe renkte olacaktır fakat zaman geçtikçe bu iz vücut rengine doğru değişim gösterir. Bu yara izi asla tam olarak yok olmaz.
Nedbe dokusu: Anormal yara iyileşmeleri sonucunda yara yerinde kaşıntı veya kabarıklık oluşabilir hatta bu kabarıklıklar cerrahi müdahaleye de ihtiyaç duyulabilir.
Duyu kaybı: Meme ucunda duyu kaybı ameliyattan sonra normaldir bazen bu duyu kaybı 3–12 ay kadar devam eder. Fakat genelde 1. yılın sonunda bu duyu kaybı yok olur. Fakat duyu eskisi kadar olamayacaktır.
Tatminkâr olmayan sonuç: Meme küçültme ameliyatından yetersiz sonuç alma olasılığı vardır. Göğüslerinizin şekli ve büyüklüğü sizi hayal kırıklığına uğratabilir. Bu durumda revizyon cerrahisi (düzeltme işlemleri) gerekebilir.
Ağrı: Memedeki anormal cilt ve derin doku nedbesi ağrı yapabilir.
Alerjik reaksiyonlar: Nadir vakalarda bant, dikiş malzemesi veya sürülen kremlere karşı lokal alerjik tepkiler bildirilmiştir.
Ek Cerrahi Gereklilik: Memelerin eskisi kadar olmasa da tekrar büyümesi, ikinci bir ameliyat gerektirebilir.
Şifalı Bitkiler Acur;
Kabakgillerden olup hıyarın bir çeşididir. Her ikisini de anlatacağız, sıcak memleketlerde bilhassa yaz mevsiminde yetişen ve sağlık için pek faydalı olan bir sebzedir. Birkaç cinsi vardır, hıyardan biraz uzuncadır.
Özellikleri;
Acur soğutucu ve rutubet verici özelliklere sahiptir. En iyisi olgunlaşmış olanıdır, harareti teskin eder, susuzluğu giderir. en iyi taze olanıdır. Acur, hıyardan daha hafiftir. İdrarı söktürür. Acuru, yaş hurma ile beraber yenilmesi daha faydalıdır.
Acurun mizacı ikinci derecede soğuk ve rutubetlidir. Midenin hararetini söndürür. Midede yavaş bozulur. Böbrek ağrılarına ve idrar yollarına karşı faydalıdır. Kokusu baygınlığa karşı faydalıdır. Tohumu idrarı söktürür, yaprağı ile sargı yapıldığı zaman köpek ısırmasına karşı faydalıdır. Mideden yavaş yavaş iner. Mide öz suyu için, iyi değildir. Fakat hurma, kuru üzüm, bal veya zencefil ile birlikte yenildiği zaman yan etkisini giderir.
Acur yaş hurma ile tüketilirse şişmanlık yapar.
HİPNOZUN DOĞASIBirinci işlevinin eğlendirmek olduğu düşüncesi de dahil olmak üzere hipnoz hakkında
inanılan pek çok şey doğru değildir. Son yıllarda hipnozun kullanımı, hem fiziksel hem de
psikolojik pek çok bozukluğun tedavisinde oynadığı rol sebebiyle tıpta kayda değer bir
saygı kazanmıştır.
Hipnozun Bir Tanımı
Hipnozun doğasını tam olarak tarif etmek imkânsızdır. Amaçlarımız açısından hipnoz,
kişinin, o andaki gerçeğin farkında olmasına rağmen ondan ayrı olduğu hissine sahip
yoğun bir fiziksel ve zihinsel rahatlama durumu olarak görülebilir. Tam olarak uyanık
olma durumuna kıyasla dikkatin odağı, genellikle daha çok içe dönük ve daha dardır.
Meditasyonda olduğu gibi hipnozun da, iç duyarlılık, pasiflik, sükûnet duyguları ve
dalgalanan duyumlardan sorumlu olan beynin sağ yansını harekete geçirdiği iddia edilir.
Bilinçli ve Bilinçaltı Zihin
Zihin, malumatı hem bilinçli hem de bilinçaltı bir şekilde işler. Bilinçaltı beyninizin farkında
olmadığınız yanıdır. Bütün istemsiz vücut fonksiyonlarını kontrol etmenin yanında
deneyimlerinizi hatıralar şeklinde depolayan otonom sinir sisteminin idaresiyle o
görevlidir. Zihninizin daha derin olan bu kısmı aynı zamanda heyecanlarınız, fikirleriniz,
sezgileriniz, tutumlarınız, kendiniz hakkındaki imajınız ve alışkanlıklarınızdan da
sorumludur.
Tamamen canlı olduğunda, bilinçli zihin, çok eleştirel olmaya ve çoğunlukla da problem
çözerken fazla analiz etmeye meyillidir. Bu çoğu zaman, kaçınma ve kararsızlık, harekete
geçmeyi reddetme ve fazla heyecan gibi üretken olmayan sonuçlara sebep olabilir. Fakat
hipnotik durumdayken, bilinçli zihnin müdahalesi daha az muhtemeldir; bu şekilde kişi,
normal mantıktan kısmen özgürleşmiş olur. Bu, bilinçaltı zihni, telkin ve imgelem
şeklindeki terapiye daha riayetkar ve anlayışlı hale getirir. Bu şekilde, normal uyanıklık
durumunda genellikle bilincin kontrolü dışındaki alanlarda çalışması mümkün hale getirilerek
zihin olumlu bir şekilde etkilenir. Hipnotik durumda yaşanan terapiye hipnoterapi denir.
inanılan pek çok şey doğru değildir. Son yıllarda hipnozun kullanımı, hem fiziksel hem de
psikolojik pek çok bozukluğun tedavisinde oynadığı rol sebebiyle tıpta kayda değer bir
saygı kazanmıştır.
Hipnozun Bir Tanımı
Hipnozun doğasını tam olarak tarif etmek imkânsızdır. Amaçlarımız açısından hipnoz,
kişinin, o andaki gerçeğin farkında olmasına rağmen ondan ayrı olduğu hissine sahip
yoğun bir fiziksel ve zihinsel rahatlama durumu olarak görülebilir. Tam olarak uyanık
olma durumuna kıyasla dikkatin odağı, genellikle daha çok içe dönük ve daha dardır.
Meditasyonda olduğu gibi hipnozun da, iç duyarlılık, pasiflik, sükûnet duyguları ve
dalgalanan duyumlardan sorumlu olan beynin sağ yansını harekete geçirdiği iddia edilir.
Bilinçli ve Bilinçaltı Zihin
Zihin, malumatı hem bilinçli hem de bilinçaltı bir şekilde işler. Bilinçaltı beyninizin farkında
olmadığınız yanıdır. Bütün istemsiz vücut fonksiyonlarını kontrol etmenin yanında
deneyimlerinizi hatıralar şeklinde depolayan otonom sinir sisteminin idaresiyle o
görevlidir. Zihninizin daha derin olan bu kısmı aynı zamanda heyecanlarınız, fikirleriniz,
sezgileriniz, tutumlarınız, kendiniz hakkındaki imajınız ve alışkanlıklarınızdan da
sorumludur.
Tamamen canlı olduğunda, bilinçli zihin, çok eleştirel olmaya ve çoğunlukla da problem
çözerken fazla analiz etmeye meyillidir. Bu çoğu zaman, kaçınma ve kararsızlık, harekete
geçmeyi reddetme ve fazla heyecan gibi üretken olmayan sonuçlara sebep olabilir. Fakat
hipnotik durumdayken, bilinçli zihnin müdahalesi daha az muhtemeldir; bu şekilde kişi,
normal mantıktan kısmen özgürleşmiş olur. Bu, bilinçaltı zihni, telkin ve imgelem
şeklindeki terapiye daha riayetkar ve anlayışlı hale getirir. Bu şekilde, normal uyanıklık
durumunda genellikle bilincin kontrolü dışındaki alanlarda çalışması mümkün hale getirilerek
zihin olumlu bir şekilde etkilenir. Hipnotik durumda yaşanan terapiye hipnoterapi denir.
TİFO
Genelde temizlik kurallarına uyulmadığı durumlarda hastalık etkeni mikrobun, mide ve bağırsak kanalı ile vücuda girmesi ve kana karışmasıdır.8-14 gün içinde hastalık kendini belli eder.
Dışkı yolu ile bulaşan bu hastalıktan korunmanın en iyi yolu özellikle tuvaletten sonra sağlıkbilgisi kurallarını uygulamaktır.
Ayrıca kirli su ve iyi yıkanmamış besinlerle de bulaşabilir. Sinekler de hastalığa neden olan mikroorganizmaları dışkılardan besin maddelerine taşıyabilir.
Ana ve oral yoldan direk ilişki ile bulaşır. Eşcinsellerde sık görülür. Oyun yoluyla çocuklara bulaşabilir.
Nadiren hastane personeline, hastalar tarafından kirletilmiş yatak takımlarını değiştirirken bulaşabilir.
Belirtileri:
Ateş, baş ağrısı, farenjit, kabızlık, iştahsızlık, karın ağrısı gibi belirtilerin yanı sıra, hastalığın ağırlık derecesine göre, idrar yanması kuru öksürük ve burun kanaması gibi belirtiler de gözlenebilir.
Ateş 2–3 güne bir yükselir ve bu durum 10–14 gün sürer. Hastaların %10’da deride keskin kenarlı, beyaz-pembe renkli (gül lekeleri) lekeler görülür. Hastada aynı zamanda dalak büyümesi, kan hücreleri düşüklüğü, karaciğer fonksiyonu bozukluğu, kan pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkar. Hastalığın geç dönemlerinde bağırsakta yaralar ve kanlı ishal oluşur.
Tedavi
İyileşme süreci birkaç aydır. Antibiyotik tedavisi doktor kontrolü ile önerilir. Hastalık merkezi sinir sistemini etkiler ve sonuçta hastayı komaya sokabilir. Kötü sonuç doğurmadan da gereken önlemleri başta almak gerekir.
Genelde temizlik kurallarına uyulmadığı durumlarda hastalık etkeni mikrobun, mide ve bağırsak kanalı ile vücuda girmesi ve kana karışmasıdır.8-14 gün içinde hastalık kendini belli eder.
Dışkı yolu ile bulaşan bu hastalıktan korunmanın en iyi yolu özellikle tuvaletten sonra sağlıkbilgisi kurallarını uygulamaktır.
Ayrıca kirli su ve iyi yıkanmamış besinlerle de bulaşabilir. Sinekler de hastalığa neden olan mikroorganizmaları dışkılardan besin maddelerine taşıyabilir.
Ana ve oral yoldan direk ilişki ile bulaşır. Eşcinsellerde sık görülür. Oyun yoluyla çocuklara bulaşabilir.
Nadiren hastane personeline, hastalar tarafından kirletilmiş yatak takımlarını değiştirirken bulaşabilir.
Belirtileri:
Ateş, baş ağrısı, farenjit, kabızlık, iştahsızlık, karın ağrısı gibi belirtilerin yanı sıra, hastalığın ağırlık derecesine göre, idrar yanması kuru öksürük ve burun kanaması gibi belirtiler de gözlenebilir.
Ateş 2–3 güne bir yükselir ve bu durum 10–14 gün sürer. Hastaların %10’da deride keskin kenarlı, beyaz-pembe renkli (gül lekeleri) lekeler görülür. Hastada aynı zamanda dalak büyümesi, kan hücreleri düşüklüğü, karaciğer fonksiyonu bozukluğu, kan pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkar. Hastalığın geç dönemlerinde bağırsakta yaralar ve kanlı ishal oluşur.
Tedavi
İyileşme süreci birkaç aydır. Antibiyotik tedavisi doktor kontrolü ile önerilir. Hastalık merkezi sinir sistemini etkiler ve sonuçta hastayı komaya sokabilir. Kötü sonuç doğurmadan da gereken önlemleri başta almak gerekir.
Tifonun şifalı bitkiler le tedavisi:
Kafuru zeytin yağıyla karıştırıp sıcak da 2-3 hafta bekleterek kullanabilirsiniz. Diğer yandan dağ lalesinin demlenmiş halini içmek de Tifo ya iyi gelecektir. Bir fincan 1 tatlı kaşığı dövülmüş sarımsak ve 1 çay kaşığı kekik katılır ve sıcak suyla demlenir ve içilirse daha iyi sonuçlar alınabilir.
Kafuru zeytin yağıyla karıştırıp sıcak da 2-3 hafta bekleterek kullanabilirsiniz. Diğer yandan dağ lalesinin demlenmiş halini içmek de Tifo ya iyi gelecektir. Bir fincan 1 tatlı kaşığı dövülmüş sarımsak ve 1 çay kaşığı kekik katılır ve sıcak suyla demlenir ve içilirse daha iyi sonuçlar alınabilir.
Büyüme ağrısı, 3-12 yaş arası çocuklarda genellikle bacaklarda ( dizin arkası, uyluk ve baldırlarda ) , akşam ve geceleri ortaya çıkan ve uykudan uyandıran, birkaç dakikadan birkaç saate dek sürebilen, nedeni bilinmeyen ağrılardır. Eklem veya kemikte değil, kasta ağrı söz konusudur. Genelde, artmış fiziksel aktivite sonrası görülür. Bazen günlerce ağrı olmazken, bazen de tekrar başlayabilir.
Ne Zaman Hemen Doktora Gitmeli?
Eğer;
* Ağrıyla birlikte ateş te varsa
* Yürürken topallıyorsa
* Eklemlerde şişlik, kızarıklık varsa
* Günlük normal aktivitelere engel olan bir ağrı varsa.
Ne Zaman Hemen Doktora Gitmeli?
Eğer;
* Ağrıyla birlikte ateş te varsa
* Yürürken topallıyorsa
* Eklemlerde şişlik, kızarıklık varsa
* Günlük normal aktivitelere engel olan bir ağrı varsa.
Büyüme Ağrsısı Tanısı İçin Neler Gerekir?
Genelde, doktor öyküden büyüme ağrısından şüphelenir. Fizik muayenede bulgular normaldir. Şüpheli bir durum varsa, kan testleri, filmler gerekebilir.
Büyüme Ağrsısı Tedavisinde Ne Yapılır?
Çocuğa ve aileye olayın masum olduğu açıklanıp bilgi verilir.
Ağrı sırasında masajdan yarar görecektir.
Gerekirse ağrı kesiciler kullanılabilir.
Kas germe egzersizlerinin yararı olabilir.
Sağlık hiç şüphesiz zamanın her anında insanların ilk önceliğidir. Hastalıklar ise dünya hayatı başladığından beri insanların sağlığını tehlikeye atan en önemli sorunlarından biri olmuştur ve insanlar her çağda hastalıklara çare aramışlardır. İnsanlar şifayı doğada bulmuşlar ve deneme yanılma yöntemiyle elde edilen kanıtlanmış bilgilerin nesilden nesile aktarılmasıyla hastalıkların tedavisi için "şifalı bitkiler" ile bitkisel tedavi kültürü oluşmuştur.
Günümüzde Şifalı Bitkiler
Günümüzde ise şifalı otlar ve bitkisel tedavi yerini bilimsel, kanıt bazlı ve kontrollü deneyler sayesinde güvenilirliği ispatlanmış modern tıbba bırakmıştır.Bu değişimle beraber doğal bitkiler ile çözülmeye çalışılan sağlık sorunları artık kimyasal yöntemlerle elde edilen ilaçlarla tedavi edilmektedir.
Bu çerçevede şifalı bitkilerin faydalarından yararlanmaya çalışırken bir şeyin dikkatlerden kaçmamasına özen göstermek gerekmektedir. Şöyle ki; yüzyıllar önce modern tıbbın daha emekleme zamanlarında, şu anda alternatif tıp inceleme alanındaki bu bitkiler ve bitkisel tedavi yöntemleri (eski tabirle "koca karı ilaçları") bir çok kişiyi iyileştiriyor ve dahası onların hayatını kurtarıyordu.
Oysa günümüzde gelişen hayat standartlarından dolayı ortaya çıkan kötü beslenme, hareketsizlik, stres ve bu gibi yaşama tarzlarıyla birlikte hastalıklarda değişti, gelişti ve yüz yıllar öncesindeki hastalıkardan daha etkili, daha tehlikeli olmaya başladılar. Bu durumda eskilerin şifalı bitkiler kullanarak oluşturduğu etkili tedavi yöntemleri de artık etkisini yitirdi.
İşte bütün bu nedenlerden dolayı günümüzde şifalı bitkilerin ancak destekleyici tedavide kullanılması, özellikle modern tıbba daha fazla güvenilmesi gerektiği bilimsel çevrelerce bir itiraz olarak dile getirilmeye başlandı. Sagliksifa.com olarak bu fikre destek veriyor ve özellikle okurlarımızın şunu unutmamasını istiyoruz ki şifalı bitkilerle tedavi yöntemleri ancak destekleyici tedavi olarak başvurulması gereken bir yöntemdir. Asla ve asla ana tedavi yerine geçmemelidir. Bu tedavi yöntemlerini ana tedavi olarak algılamak oldukça yanlış bir davranış olacaktır.
Unutmayınızki sağlık her şeyden değerlidir.
Oysa günümüzde gelişen hayat standartlarından dolayı ortaya çıkan kötü beslenme, hareketsizlik, stres ve bu gibi yaşama tarzlarıyla birlikte hastalıklarda değişti, gelişti ve yüz yıllar öncesindeki hastalıkardan daha etkili, daha tehlikeli olmaya başladılar. Bu durumda eskilerin şifalı bitkiler kullanarak oluşturduğu etkili tedavi yöntemleri de artık etkisini yitirdi.
İşte bütün bu nedenlerden dolayı günümüzde şifalı bitkilerin ancak destekleyici tedavide kullanılması, özellikle modern tıbba daha fazla güvenilmesi gerektiği bilimsel çevrelerce bir itiraz olarak dile getirilmeye başlandı. Sagliksifa.com olarak bu fikre destek veriyor ve özellikle okurlarımızın şunu unutmamasını istiyoruz ki şifalı bitkilerle tedavi yöntemleri ancak destekleyici tedavi olarak başvurulması gereken bir yöntemdir. Asla ve asla ana tedavi yerine geçmemelidir. Bu tedavi yöntemlerini ana tedavi olarak algılamak oldukça yanlış bir davranış olacaktır.
Unutmayınızki sağlık her şeyden değerlidir.
Doğal Beslenme İle Gelen Sağlık
Bize düşen, dikkat etmemiz gereken en önemli nokta : sağlığımız bozulmadan , hastalık belirtileri ortaya çıkmadan önce önlem almak, bağışıklık sistemimizi ve bedenimizi güçlü tutmaktır. Doğal sağlık ancak dengeli ve doğal beslenme ile mümkündür. Sağlıklı beslenmek için vücudumuza faydalı olan içerisinde vitamin, mineral ve enzimlerin bulunduğu doğal bitkiler , şifalı otlar, bitki çayları, baharatlar , taze meyve ve sebzeler yemeliyiz. Bu şekilde eczane ve hastahaneden uzak sağlıklı bir hayat yaşayabiliriz.
Şifalı bitkiler üzerine araştırma yapan, bilgi veren ve faydalandığımız doktorlar : İbrahim Saraçoğlu, Ender Saraç, Ahmet Maranki, Mehmet Öz .
Zencefil Şifalı Bitkisi
Yumru köklü aromatik bir şifalı bitkidir. Yumruları satılır. Kuru veya yaş olarak tüketilebilir. Bu bitkinin genelde çayı revaçtadır. İhtiva ettiği uçucu yağlar ve shogaols - gingerols türevi fenol bileşikler bu bitkiyi eşşiz bir değere yükseltir. Genelde aktarlar ve büyük marketlerde satılan bu bitki günümüzde bir çok marketten de elde edilebilmektedir.
Kullanıldığı yerler;
Bulantı şikayetlerinde, uyku düzenlenmesinde, anti oksidan olarak, iştah açıcı olarak, mide rahatsızlıklarında, soğuk algınlığında, kollesterolün kontrol altına alınmasında, solunum yolu rahatsızlıklarında ve dolaşım sistemi rahatsızlıklarında
Yumru köklü aromatik bir şifalı bitkidir. Yumruları satılır. Kuru veya yaş olarak tüketilebilir. Bu bitkinin genelde çayı revaçtadır. İhtiva ettiği uçucu yağlar ve shogaols - gingerols türevi fenol bileşikler bu bitkiyi eşşiz bir değere yükseltir. Genelde aktarlar ve büyük marketlerde satılan bu bitki günümüzde bir çok marketten de elde edilebilmektedir.
Kullanıldığı yerler;
Bulantı şikayetlerinde, uyku düzenlenmesinde, anti oksidan olarak, iştah açıcı olarak, mide rahatsızlıklarında, soğuk algınlığında, kollesterolün kontrol altına alınmasında, solunum yolu rahatsızlıklarında ve dolaşım sistemi rahatsızlıklarında
Çörek Otu Şifalı Bitkisi
Peygamber efendimiz(SAV)in övdüğü bu bitkinin faydaları saymakla bitmez. Açık mâvi renkli çiçekler açan ve 20-40 cm boyunda bir senelik, otsu bir bitkidir çörek otu. Yol kenarları ve özellikle ekin tarlaları içinde bulunur. Gövde dik ve kısa tüylüdür. Yaprakların alttakileri saplı, üsttekileri sapsızdır. Çiçekler uzun saplı ve tek tektir. Taç yaprakları iki parçalı ve bal özü bezleri taşıyan 8 tâne küçük parça hâlindedir.
Kullanıldığı yerler;
Mikrop, virüs ve mantarlara karşı öldürücü tesire sahiptir, İfraz boşaltıcı ve solunum borusunu genişleticidir, Kansere karşı koruyucu etkisi vardır, Kan şekerini düzenler, Yorgunluk halini giderip zindelik verir, Damar hastalıklarını önler, Cinsel gücü arttırır, Hazmı kolaylaştırır, Vücuttaki toksinleri süzerek atar, İdrar söktürücü özelliği ile safraya iyi gelir, Yaraların çabuk iyileşmesini ve hücrelerin yenilenmesini hızlandırır, Alerjileri önler, Savunma sistemini dengeler, Hormon sistemini ve ruh hâlini sağlamlaştırır.
Yaban Mersini
Yaban mersini; 30cm-1 metre arasında boyu olan ve genelde mayıs aylarında çiçek açan bir bitkidir. Güz aylarına doğru olgunlaşır olgunlaştığında meyveleri mavi renklidir. Meyvesinin dışında “yapısında bulunan maddelerden dolayı” puslu bir görüntü mevcuttur.
Kullanıldığı yerler;
Özellikle göz hastalıklarında bolca kullanılan yaban mersini yaraların iyileşmesi ve kalp damar sistemi üzerindeki mucizevi etkisiyle bilinmektedir.
Yukarı Daha Geniş Bilgi
Keten Tohumu
Diyet sofralarının vazgeçilmezi olan bu bitki; Özellikle Akdeniz havzasında yetişir ve yayılım gösterir. Tepeye doğru dallanan yeşil bir gövdeye sahip olan keten ucu sivri olan uzun yapraklara sahiptir. Çiçekleri gök mavisi renginde ve oldukça gösterişlidir. Meyveleri yaz sonlarında olgunlaşır. Meyveler içerisinde 2 adet tohum barındıran sivri yapılı kahve renklidir.
Kullanıldığı yerler;
Kolesterolü düşürür, felç ve kanser için iyi bir destek gıdasıdır unutkanlığı ve bunamayı giderir, Sindirim sistemine destek sağlar, Kabızlık tedavisinde vazgeçilmezdir, Kan şekerini ayarlar, Bazı deri hastalıklarının iyileştirir, yaraların daha çabuk iyileştirilmesinde kullanılır, Kemik ve destek sistemin kuvvetlendirilmesinde kullanılır.
Bu yazılar DERDE DEVA TAŞLAR bloğundan alınmıştır.
12 MUCİZE BESİN
Bazı besinlerin, besin değeri ve sağlığımıza kattıkları, bilimsel olarak da kanıtlanmış ve tüm dünya tarafından kabul görmüştür. Bu yazımızda, 12 mucize besinden bahsetmek istiyoruz sizlere. Bu besinler, deyim yerindeyse, cana can katan türden…
YEŞİL ÇAY : Mesane, kolon, nefes borusu, pankreas, rektum ve mide kanserlerine yakalanma riskini azaltır. Kilo kontrolünü kolaylaştırır.NAR : Antiokidanlar bakımından zengindir. Kan basıncını dengeler, damarları korur ve tümörlerin büyümesini engeller.ELMA : kciğer kanseri, astım ve diyabete karşı korur. Kemik güçlendiren K vitamini içerir. Yemeklerden 30 dakika önce tüketildiğinde iştahı bastırmaya yardımcı olur.BROKOLİ : Tüm kanser risklerini azaltır. Mineral ve vitamin oranları çok yüksektir. Ayrıca vücudu toksinlerden arındıran kimyasallara sahiptir.YUMURTA : Doğanın en kusursuz yiyeceği olarak tanımlanıyor. Protein bakımından zengin ama kalorisi düşük. Beyni korur ve göz sağlığını güçlendirir.KIRIZI ET : İşlemden geçirilmemiş kırmızı et, omega-3 bakımından zengindir. Makul miktarda tüketildiğinde kanserden korur. Protein ve B12 vitamini kaynağı.FINDIK-FISTIK : Haftada 5 kez tüketmek kalp krizi ve kalp hastalığı riskini yüzde 30-50 arasında azaltıyor. Her gün için 25 gramlık, badem, ceviz, fıstık, fındık yeterli.SÜT : in, mineral ve yararlı bakteriler bakımından zengin olan süt, kanserle savaşan CLA asidini de içerir.SOMON : En iyi anti-aging gıdası. Omega-3 beyni ve kalbi korur. Ruh halini dengeler ve kan şekerini düzenler.FASULYE : Kiloyu dengeler, kan şekerini düzenler. Kolon kanseri ve kalp hastalığından korur. Günlük tavsiye edilen lif miktarı 25-38 gram. Bir fincan fasulye ise 11-17 gram lif içerir.YABAN MERSİNİ : Kanserden koruyan antioksidanlar içerir ve hafızayı güçlü kılar. Lif bakımından zengindir.SOĞAN-SARIMSAK : Mide, prostat, yemek borusu kanserlerine karşı korur. Kalp hastalığı riskini yüzde 20 azaltır.Görüldüğü üzere, çoğu bildiğimiz ve mutfaklarımızdan eksik etmediğimiz şeyler.
SÜPER MEYVE NORVEÇ BÖĞÜRTLENİ
Sonbahar aylarının grip ya da nezlenin en fazla yaygınlaştığı dönem olduğuna dikkat çeken uzmanlar, insanların, geçiş dönemi olan sonbaharda vücudunu soğuk kış aylarına hazırlaması gerektiğini ifade ediyorlar. İnsan vücudunun sebzeden meyveye, etten süte, kuru baklagillerden yağa ve ekmeğe kadar bütün besin gruplarına ihtiyacı bulunduğunu, ancak, içinde bulunduğumuz sonbahar aylarında bazı gıdalara daha fazla önem verilmesi gerektiğine işaret ediyorlar. Uzmanlar, soğuk havalarda tüketilmesi şart olan gıdaların başında antioksidan özelliği ile öne çıkan, vitamin ve mineral açısından zengin meyveleri öneriyorlar.
Süper Meyveler Soğuk Havalarda Sağlığımızı Koruyor. Bizi Güzelleştiriyor!
Devir, süper meyvelerin devri; besin değeri yüksek ve antioksidan açısından çok zengin olan bu meyveler sağlığımızı koruyor, bağışıklık sistemimizi kuvvetlendiriyor, bizi güzelleştiriyor, daha zinde hissetmemizi sağlıyor. İç hastalıkları uzmanı Dr. Ayça Kaya sağlık ve güzelliğin doğal kaynağı “Süper Meyveler” için “Sağlığımıza ve güzelliğimize özen gösterdikçe sağlıklı bir geleceğin temeli olan sebze ve meyveler, organik gıdalar tartışmasızca hayatımızda yerini alıyor.” diyor ve “Süper Meyveler” ile ilgili bilgi veriyor.
Günümüzde süper meyvelerin kanıtlanmış koruma özellikleri, kullanım ve uygulamadaki çok yönlülükleri bu
meyveleri, sağlıklı ve dengeli yaşam tarzının vazgeçilmezi haline getiriyor. Harika aromalarının ve dokularının yanı sıra, etkileyici vitamin ve antioksidan içerikleri sayesinde, besin değerinin yanı sıra kozmetik ürünlerde de önemli faydalar sunuyorlar.
Norveç böğürtleni, nar, acai çileği, papaya, çarkıfelek başlıca süper meyvelerdendir. Bu süper meyveler, serbest radikalleri nötralize eden en yaygın iki antioksidan olan C ve E Vitamin ile doludur. Böğürtlen gibi taneli meyveler bu meyvelere koyu kırmızı rengini veren aşırı güçlü bir antioksidan olan antosiyanin deposudur. Ayrıca, yüksek vitamin, mineral ve bileşim seviyesi bu meyvelere ‘süper meyve’ özelliğini kazandırır.
Örneğin çok kuvvetli bir antioksidan olan Norveç Böğürtleni, özellikle C vitamini bakımından oldukça zengindir. Ayrıca kalsiyum, magnezyum ve benzoik asit bakımından oldukça kuvvetlidir. Norveç Böğürtleni, çok güçlü bir süper meyvedir; İskandinavya, Sibirya ve Alaska’nın kutup bölgelerindeki sert topraklarda yetişen yabani bir böğürtlendir. Kehribar-altın renkli Norveç süper meyvesi, sıcaklığın -40’C’ye kadar düştüğü ekstrem kış koşullarında bile tazeliğini korur. Norveç böğürtleni içeren bakım kremleri cildi en zor koşullarda bile besler, nemlendirir ve antioksidan etkilidir.
Hasat zamanı kısa sürdüğü ve iklim şartları zor olan bölgelerde hasadı da zor olduğu için Norveç böğürtleni, dünyanın en nadir bulunan ve en pahalı böğürtlen çeşitlerinden biridir. Değeri, nadir bulunması ve altın sarısı rengi nedeniyle "İskandinav Altını" olarak adlandırılıyor.
ZERDEÇAL
Dünya genelinde 4000 yıldır kullanıldığı bilinmektedir. Osmanlı dönemi de dahil olmak üzere dünyada kullanımı hep baharat olarak kalmıştır. Uzakdoğu başta olmak üzere çok önemli hastalıklara çare olabildiği bilinmekte ve tedavilerinde kullanılmaktadır. Fakat bu bitki kökünün geliştirilememesinin nedeni toz formunun dışında asla işlenemeyişi olmuştur. Osmanlı kayıtları dahil mucizevi özellikleri geçmiş literatürlere yansımamıştır. Doğadaki hemen hemen tüm bitkilerin çayı, tentürü, ekstraktı yapılabilirken zerdeçalda bu işlem mümkün olamamıştır. 1900'lü yılların başlarında Avrupalı bir bilim adamı zerdeçalın etken maddesi curcuminin keşfini yaptıktan sonra, son 20 yılda teknolojik araştırmalar neticesinde geç de olsa keşfedilmiş ve yoğun klinik araştırmalar başlatılmıştır.
